05.02.12, Pazar, Atacama / Uyuni
Yüksek rakım nedeniyle uyumakta epey zorlandım. Uyandığımda nefes darlığı, dudak kuruması ve ciğerlerimdeki sızıdan başka şikayetim yoktu. Kahvaltıdaki kahve biraz rahatlatmış olsa da rotanın devamında rakımın giderek azalacağını öğrenmek daha iyi geldi.
Günün ilk durağı Árbol de Piedra(Taştan Ağaç). Bu bölgedeki çözülmeler taştan ağaca benzer kayalar oluşturmuş. Sonrasında sırasıyla Laguna Salada (Tuzlu Göl)’yi, Laguna Pelada (Çıplak Göl)’yi, Laguna Helada (Donmuş Göl)’yi ve Piedra de Condor (Taştan Akbaba)’yı ziyaret ediyoruz. Öğle yemeğinde lama etini tatma fırsatı buluyoruz. Sonuç: Lama eti yenilmese de olurmuş!.. Mesut lamaları koruma derneği kurmayı düşündü bir ara yemek sırasında.
Yok artık o da ne!..Kar!..1 saat boyunca karlı çöl yolunda ilerlerken şaşkınlığımız artıyor. Gobi Çölü’nün ahı tutmuş olacak ki çamura saplanan aracın arkasında yerimizi alıyoruz. Neyse ki 20 dakikalık bir uğraştan sonra bir kerede aracı çamurdan çıkarmayı başarıyoruz.
San Cristobal’e koloni döneminden kalmış bir kiliseyi ziyaret etmek için uğruyoruz fakat ne yazık ki kapalıydı. Biz de pazarda dolaşıp, oynanmakta olan bir maçın seyircileri arasına karışıyoruz. Meşin yuvarlağın heyecanı herkesi sarmıştı. Seyirciler arasındaki 5-6 kişilik grup bir taraftan biralarını yudumlarken oyunculara seslenmekten geri kalmıyordu. Devre arasında desteklediğimiz takımın oyuncularıyla hatıra fotoğrafı çektirip Uyuni’ye doğru yola çıkıyoruz.
Uyuni’de Hotel Kutimuy’a check-in yaptıktan sonra Colque Tour’un bizim için rezerve ettirdiği La Paz biletlerini almak için Uyuni şubesine gidiyoruz. İstenen ücret 230 bolivyanos olunca yönümüzü terminale çeviriyoruz. Genel fiyat 130 bolivyanos iken, Turismo Cruz Del Norte firmasından otobüs biletini 90 bolivyanosa alıyoruz.
Çölü geçişimizi kutlamak icin Extreme Fun Pub’i seçtik. Beş sene önce açılmış, oldukça sade bir tasarımı olan barı ilginç kılan , Shot yarışmaları…Göğüs şeklindeki bardağın ucundan emerek 33cl’lik birayı içmek (5 boobies 1 dakika 21 saniye), içinde etil alkolün (%96) de yer aldığı 20 shot (32 saniye) şeklinde listeyi uzatmak mümkün!..
Sonsuzluğun kıyısında bir gece!..
06.02.12, Pazartesi, Uyuni
Kahvaltıdan sonra 08:00’de hareket etmemizi planlamamıza rağmen şoförlerin çölde epey hırpalanan araçları tamire götürmesi nedeniyle grubun geri kalanından sonra 1 saatlik rotarla hareket ediyoruz Uyuni’den 25 km. uzak olan Salar de Uyuni’ye.
Ilk durak tuz fabrikaları. Burada işlenmemiş tuz 30 dakika boyunca ısıtılarak su miktarı azaltılırken klor miktarı yükseltiliyor. Sonraki aşamada iri taneli tuz, makinede çekilerek inceltiliyor ve paketleniyor. Yarım kiloluk paketler sadece 3 bolivyanos. Paketlenen tuzlar sadece Bolivya iç pazarında alıcıya sunuluyor.
Fabrikalardan 10 dakikalık uzaklıktaki Salar de Uyuni’ye girerken şaşırma ifadelerinin yerini bir sessizlik alıyor. Göl üzerindeki tuz kamyonlarının ve jeeplerin yansımaları, bu tarifi zor güzelliğin anısını ölümsüzleştirmeye çalışan insanların yansımaları ile bir renk cümbüşü sunuluyor hemen ayaklarınızın altına.
Bir kürenin merkezindeyim. Ironik olsa da sonsuz bir kürenin merkezi. Etrafımda dönerken ayaklarımın altında göğü hissetmenin verdiği huzur. Aslında bir yandan bu his biraz rahatsız da etmiyor değil.
Truman Show’daki gibi bir tekneye atlayıp dibine kadar gitmek istesem de o kadar dingin ve güzel ki Uyuni, ayaklarımı olduğu yerden kıpırdatmak istemiyorum. Sadece bakmak…Öylece…Öylesine…Belki sonsuza doğru bir adım atmak…Sonra tekrar bakmak uzaklara… Ne güzelsin Uyuni!..
Öğle yemeğinden önce göldeki tuz hosteli ziyaret ettik. Otelin önünde birçok ülkenin kaşifleri tarafından dikilmiş bayrakları görebilirsiniz. Otel tamamen tuzdan yapılmış. Burada konaklamak da mümkün.
Turumuzun son durağı tren mezarlığı oluyor. Diğer iki araç dün burayı ziyaret ederken bozulan aracımız yüzünden bugüne ertelemek durumunda kalmıştık. Eskiden Uyuni’de tuz taşımacılığı için kullanılan trenlerin sürgün yeri. Yağmur yağmak üzere. Havadaki kasvet buraya o kadar yakışıyor ki. Baranla mezarlığın ortasındaki tahteravallide cocukluğumuza döndük..
Araca bindiğimiz anda başlayan doluyla beraber çölde 3 gün içerisinde bütün iklim şartlarına maruz kalmış oluyoruz. Dolu dolu geçen 3 koca gün…
Yıldızlara en yakın başkentte görüşmek üzere!.
07.02.12, Salı, La Paz
Uyuni-Oruro arasındaki yolculukta uyumak neredeyse imkansız. Otobüs bir beşik gibi sallanırken diğer yandan şiddetli bir şekilde sallanıyordu. Ururo’daki otobüs değişikliğinden sonra neyse ki yollar biraz daha düzelmiş ve 17 saatlik yolculuk sonunda La Paz’a varmıştık. Şehre girerken gözünüzü parıldayan çinko çatılardan ayıramıyorsunuz. Yapıların genelinde dış sıva olmadığından kiremit rengiyle beraber hemen hemen tek renge bürünmüş dağların arasına gizlenmiş bir şehir gibi La Paz.
Hostel Sol Andino’nun bulunduğu Calle Aroma’ya taksi ile 10 bolivyanosa ulaştık. Taksilerde taksimetre kullanılmadığından önceden pazarlık yapıp fiyatta anlaşmanızda fayda var. Hostelde 2 kişilik odanın gecelik fiyatı 75 bolivyanos iken, 3 kişilik oda 68 bolivyanos, 4 kişilik oda da 62 bolivyanos ve sabah kahvaltısı dahil. Kahvaltı dediysek çok birşey beklememeniz gerektiğini baştan söylemeliyim; Ekmek, yağ, marmelat, mısır gevreği, süt, çay ve kahve. Bünye tuza hasret!..
Şehir merkezinde yürüyüş turumuza Calle Sagarnaga ile başlıyoruz. Sonrasında meydandaki San Francisco Kilisesi’ne uğruyoruz. Yolların genelde arnavut kaldırım olması çok güzelken, Üsküdar’i anımsatan acımasız yokuşlarının birinin sonunda Calle Sanjines ile Calle Comercio’nun kesişiminde biraz duraklıyoruz. Hem sahip olduğu rakim hem de yokuşları La Paz’da hızlı yürümeyi imkansız kılıyor. Calle Comercio’da bir çok restorant bulunuyor. Fiyatları bize biraz yüksek gelince köşede durmakta olan polislere daha uygun bir fiyata nerede yemek yiyebileceğimizi sorup Mercado Lanza’ya doğru yöneliyoruz. Burası 4 katlı bir pasaj. Kat kat çiçekçiler, kitapçılar, büfeler ve yemekçiler bulunuyor. Bir kısmı sulu yemekler yaparken bir kısmı lezzetli sandviçler sunuyor. (Sandwich Carne 5 bolivyanos)
Yemekten sonra Baran’la beraber Death Road için acentalardan fiyat almaya başladık. 120 dolar gibi uçuk fiyatlardan bahsedenler olsa da genel olarak çift suspansiyonlu bisikletlerle turu tamamlamak 500 bolivyanos iken, tek suspansiyonlu bisikletler 400 bolivyanos. Yarın Peru vizesine başvurduktan sonra ödemeyi yapmak üzere Madness Biking ile 350 bolivyanosa anlaştık.
Akşam hostelin terasında güzel La Paz manzarasının tadını çıkarırken Peru vizesini yarın gün içinde almayı başarıp başaramayacağımız ne yazık ki bu güzelliği gölgeliyordu.
08.02.12, Çarşamba, La Paz
Sabah erkenden kalkıp kahvaltıdan hemen sonra Edeicio Hilda 2455’te bulunan Peru Konsolosluğu’nun yolunu tuttuk. Maalesef konsolosluk tatilde olduğundan ve pazartesi açılacağından bizi El Alto’daki diğer konsolosa yönlendirdiler(Av.Civica no 33 frente surtidor Perla Andina Z.Tejada Triangular). El Alto şehrin tepesinde yer alıyor. Acelemiz olduğundan taksiyi tercih etmemize rağmen 35 dakikada ulaştık(50 bolivyanos).
Maalesef gün içinde vize veremeyeceklerini öğrendik. Lima’yi aramaları ve sonrasında gelecek cevaba göre hareket edeceklerini söylediler. Bu arada Çagdaş adında bir Türkün de dün vizeye başvurduğunu fakat Lima’dan henüz yanıt gelmediğini eklediler. Vize için istenen belgeler ; Pasaport fotokopisi, kredi kartı fotokopisi, ucuş rezervasyonu(hem yerel hem genel), otel rezervasyonu, arka fonu beyaz 2 adet vesikalık fotoğraf ve 30 dolar. Geldiğimiz yolu 137 no.lu otobüsle yavaş yavaş geri döndük.(1 bolivyanos)
Peru vizesini henüz alamamış olmanın moral bozukluğunu Madness Biking’de Death Road fotoğraflarına ve videolarına bakarken unutmuş gibiydik. Yarın sabah 06:00’da buluşmak uzere ayrılıp şehri daha yüksekten izlemek için Mirador Killi Killi’ye taksi ile çıktık (15 bolivyanos) . Burası El Alto kadar olmasa da şehrin geneline hakim bir manzaraya sahip. Sonrasında aşağıya doğru San Francisco Kilisesi’ni referans alarak keyfimize göre dolaşmaya başladık. Bir köşeden gelen güzel koku açlığımızı hissettirdi. Ufacık büfesinde güleryüzlü teyzenin yaptığı enfes hamburgerle açlığımızı yatıştırdık(6 bolivyanos).
Yarın güne epey erken başlayacağımız için hostele erken döndük. Ne de olsa Death Road’un adını hakedip etmediğini bizzat test edecektik!..
09.02.12, Persembe, La Paz
Sabah 6’da Madness Biking ofisinin önünde yerimizi aldık. Bisikletler araçlara yüklenirken turla ilgili bilgilendirme yapıldı ve kıyafetler dağıtıldı. Tur 3345 metrede baslayıp 1295 metrede sonlanıyor. %85’i yokuş aşağı…İlk 25 kilometresi asfalt olmakla beraber toplam uzunluğu 64 km. Ortalama 5 saat boyunca sele üstünde adrenalin pompalanıyormuş!..
Araçlar hazırlanınca 1 saat uzaklıkta olan turun başlayacağı La Cumbre’ye doğru yola çıktık. Rakımdan dolayı biraz sisli oluşu henüz daha yolun başında bizi ürkütmeye yetmişti. Rehberimiz Hector yolun ilk bölümüyle ilgili bilgilendirme yaptıktan sonra ortalama saatte 50km/saat hızla gideceğimiz için kendisini kimsenin geçmemesini ve tek sıra halinde gitmemiz gerektiğini ekledi.
Asfalt olan ilk kısımda oldukça güzel olan manzarayı hızdan dolayı dikkatimiz sürekli yolda olduğundan pek fazla izleme fırsatımız olmadı. Sadece yer yer verilen ufak molalarda manzarayı görebildik. İkinci kısıma başlamadan önce kontrol noktasında 25 bolivyanos vererek bilet almanız gerekiyor. Sonrasında araçlara binerek 8 km. yukarıya çıkıyorsunuz.
Ve işte Death Road! 2006’da yapılan yeni yolla beraber birçok kazaya neden olan bu yol adrenalin seven turistlerin uğrak yeri olmuş. Yolun en dar kısmı 3 metre olmakla beraber yol tamamen çakıl ve trafik asfalt yolun aksine soldan akıyor. İlk molayı balkon isimli bir uçurumun kenarında veriyoruz. 1944 ve 1945 yıllarında siyasi suçluların aşağıya yuvarlandığı 800 metrelik uçurum!..
Daha sonrasında bizi ölüm köşelerinin yer aldığı 4 km.lik kısa ama en tehlikeli kısım bekliyor. En çok kazanın gerçekleştiği bu kısım parkura adını vermiş. Seken taş sonrası kontrolünüzü kaybetmek istemiyorsanız kesinlikle birbirinize yakın sürmemelisiniz.
Hem birşeyler atıştırmak hem de manzaranın tadını çıkarmak için duraklıyoruz. Devamındaki kısım biraz daha geniş olmakla beraber yolun çakıl olması ve yaptığınız hız düşünüldüğünde hala tehlikeli. Yer yer şelalelerin altından geçip serinliyoruz. Ve sonunda öğlen 3 civarında öğle yemeğini yiyip duş alabileceğimiz hostelin yer aldığı Yolosa’ya varıyoruz. Varış noktasını buz gibi bira ile kutlarken içten içe bira şişesini kaldırmakta bir daha bu kadar zorlanıp zorlanmayacağımı düşünüyorum.
Yolosa’dan La Paz’a 3 saatlik yolculuk ile ulaşıp ofisten artık hakettiğimizi düşündüğümüz Death Road t-shirtlerimizi, fotoğraf ve videonun bulunduğu CD’leri alıp tarifi zor bir yorgunlukla hostelin yolunu tutuyoruz.
10.02.12, Cuma, La Paz
Sabah erkenden Baran, Tamer ve Deniz , Peru Konsolosluğu’na Lima’dan haber gelmediği için vizeyle ilgili durumu yakından takip etmek adına El Alto’ya gitti. Baran’dan gelecek duruma göre pasaportları toparlayıp Mesut ile yollayacak ve hostelden check-out yapıp Copacabana için otobüs bileti araştıracaktım.
Öğleye kadar vakit geçmek bilmedi ve nihayet Mesut’u yolladıktan yarım saat sonra herkesin parmak izi gerektiğinden vize işlemleri icin El Alto’ya gitmesi gerektiğini öğrendik. Gittiğimizde önceki gün bahsi geçen Çağdaş da bizim gibi beklemekteydi. Yaklaşık 3 saat süren işlemler sonucunda Peru vizemizi 10 günlük-çok girişli olarak alabilmiştik. Tek başına müracaat eden Çağdaş 30 günlük istemiş ve almıştı. İyi yolculuklar dileyerek Çağdaş’tan ayrılıp, Baran ve Deniz’le Copacabana otobüslerinin hareket ettiği Zona Cementerio’ya doğru yol aldık. Grubun geri kalanının vize işlemleri devam ederken biz biletleri ayarlayacaktık.
Neyse ki 05:30’dan 18:00’e kadar her yarım saatte otobüs bulmak mümkün. En son otobüse Trans 6 De Junio firmasından 15 bolivyanosa bilet alarak grubun geri kalanını beklemeye koyulduk. Herkes hareket saatinden 10 dakika once terminalde olmayı başarmasına rağmen boş koltukların dolmasını bekleyen otobüs zar zor 18:30’da Copacabana’ya doğru hareket edebildi.
11.02.12, Cumartesi, Copacabana / Puno
Gece konakladığımız Hostal Arco Iris’in geceliği 30 bolivyanosken, duş almayacağımızı söyledik ki sıcak su yoktu ve fiyatı 20 bolivyanosa düşürdük. Burada sadece bir gece konaklayacağımız için pek birşey beklemiyorduk zaten.. Fiyata kahvaltı da dahil değildi. Grubun bir kısmı geceyi farklı bir hostelde geçirmeye karar verdi. Sabah 9’da buluşmak üzere ayrıldık.
Sabah 8 civarında kalkıp Puno’ya otobüs bileti soruşturmaya başladık. Fiyatlar 25 ile 30 bolivyanos arasında degişiyor. Sefer saatleri ise 09:00, 13:00 ve 18:00. Ne yazık ki grubun geri kalanının konformizm anlayışı nedeniyle 09:10’da toplanabildik. Grup halinde gezmenin avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. En büyüğü harekete geçme zorluğu!.. Hemen etraftaki minivanlardan sınıra kadar giden olup olmadığını soruşturduk. Şanslıyız ki sınıra kadar kişibaşı 3 bolivyanos ödeyerek sınır kasabası olan Kasani’ye vardık(Copacabana-Kasani 8km.).
Her şey yolunda gidiyor derken sınırda çalışan eli oldukça ağır işleyen tek sınır görevlisi tılsımı bozdu. Baran, Deniz ve ben önden Uyungo’ya giderek otobüsü ayarlama kararı aldık. 10 dakikada mototaksi ile Uyungo’ya vardık (2.5 Sol). Bizi Puno’ya götürecek olan minivanı ayarladıktan sonra grubun geri kalanını beklemeye koyulduk (8 sol ya da 21 bolivyanos) . Bu sırada açtığımız dolma konservesi memleket özlemimize bir kamçı daha vurdu.
2 saatlik yolculuk sonunda Puno Termineli’ne vardık. Merkeze mototaksi ile 6 sole ulaştık. Şehirdeki festival yüzünden neredeyse bütün hosteller dolu olduğu gibi fiyatlar en az 1.5 katı olunca, bulduğumuz hostellerden biri olan Hostal El Inti’de 33 sole kalmaya karar verdik (festival oncesi fiyat 25 sol) .15 dakikalık pazarlık çabalarının sonucu 2 sol indirim ile sonuçlandı!..
Çantalarımızın ağırlığından kurtulduktan sonra limana doğru yürüyerek Uroslara gitmek üzere tur fiyatlarına bakındık. Genel fiyat düzeyi 10 sol + 2 sol giriş ücreti. Giriş ücretiyle beraber 8 sole anlaştıktan sonra teknede yerlerimizi aldık. Içinde gezerken farkedemediğimiz Puno kıyıya paralel tepelere sırtını dayamış güzel bir kıyı şehriymiş meğer.
İlk durağımız 70 adadan biri olan Apu Kaskalli. Bu adada dört aile yaşamaktaymış. Her adada olduğu gibi bu adada da adanın şefi mevcut. Uroslar yüzyıllar önce Collas ve Inkalar kadar agresif bir kabile olamadıklarına kanaat getirip yüzen adalar inşa ederek kendilerini izole etmişler. Peki bunu nasıl başarmışlar? Totora adı verilen sazları öncelikle bir metre derinliğe sahip bloklar halinde Titicaca Gölü’ne dibe çökmek üzere bırakıyorlar. Blokları birbirine köşelerinden kazıklarla bağlayıp gerekli büyüklükte zemini oluşturuyorlar. Sonrasında en az bir metrelik üst katmanı yine totora sazlarını kullanarak çaprazlama şeklinde yerleştiriyorlar. Her ne kadar kulağa kolaymış gibi gelse de bir adanın oluşumu yaklaşık 30 yıl alıyor. Evlerini ve adalar arası ulaşımda kullandıkları puma başlıklı sandallarını da bu saz yardımıyla yapıyorlar. Hatta kökünü besin maddesi olarak kullanıyorlar.
Bu arada Urosların yerleşim bölgesi olan Titicaca’nın yerel telaffuzu “titicach”, “titi” puma manasına gelirken, “cach” tavşan anlamına geliyor. Şekil itibariyle bir tavşanı avlamakta olan pumayı andırdığından göle Titicaca adı veriliyor. Fakat Peru tarafının mı yoksa Bolivya tarafının mı puma olduğu tartışma konusu!..
İkinci ada olarak Toranipata’yı gezdik. Buradaki aileler gölde yetiştirdikleri alabalıkları turistlere sunuyorlar(8 bolivyanos). Adalarda gezerken adımınızı attığınız yere dikkat etmenizde fayda var. Her ne kadar ada olsa da yüzmekte olduğunu üstündeyken unutabilir ve ayaklarınızı ıslatabilirsiniz.
Yaklaşık 3 saatlik tur sonrası öğleden sonra limana geri döndük ve yarınki Cuzco yolculuğu için acentaların yolunu tuttuk. Puno-Cuzco yolculuğu için iki secenek mevcut ; Birincisi direkt Cusco’ya gidebilir(30 bolivyanos) ya da Eski Inka kalıntılarını takip ederek Cusco’ya ulaşabilirsiniz(56 bolivyanos).
Turu da ayarladıktan sonra şehirdeki Festividad Virgen de la Candelaria’nin ritmine kendimizi bırakıyoruz. Eski inkaların izini Machu Picchu’ya kadar beraber sürmek dileğiyle!.