Beau Vallon, Seyşeller
Hint Okyanusu’nda 115 tane granit ve mercan adasından oluşan Seyşeller ender bulunan flora ve faunası, beyaz kumsalları, kristal berrak denizi, antik çağlara uzanan tarihi ve konaklama çeşitliliği ile dünyanın tropik turizm cennetlerinden bir tanesi kabul ediliyor.
Hal böyle olunca cennete benzetilen bu yere dünya zenginleri akmış ve fiyatlar da tavan yapmış.Ama en ucuz nasıl gidilir,nerede kalınırı bulmak da bizim görevimiz…
Ulaşım
Biz Katmandu’dan Fly Dubai ve Emirates ortak uçuşu ile Dubai aktarmalı buraya geldik. İstanbul’dan da en ucuz gelmenin yolu şu anda bu ortaklığı kullanmak. Fly Dubai aynı Anadolu Jet ile THY durumu gibi Emirates’in budget havayolları ile rekabet için kurduğu alt firması. Ama Fly Dubai Seyşeller’e uçmuyor. Kayak, Orbitz, Cheaptickets, Ekobilet, Skyscanner gibi sitelerden arama yaparsanız onlar size en ucuz seçenek olarak bu ikiliyi bağlarlar. İstanbul’dan şu an bu ikili ile gidiş dönüş 500 Euro civarına bilet bulabilirsiniz. İki uçuşuda Emirates ile yapmak isterseniz de 700 Euro’yu gözden çıkarmanız gerekir.
Diğer bir seçenek de son bir yıldır agresif bir şekilde rekabete giren Qatar Havayolları. Ankara ve İstanbul’dan Doha aktarmalı olarak, zamanında bilet alırsanız 600 Euro civarına bilet almanız mümkün.Yerel havayolu olan Air Seychelles Londra, Paris, Roma, Mauritius, Güney Afrika ve Singapur’dan direk uçuşlar yapıyor. Ama bu uçuşlarda uygun fiyatlar yakalamak pek kolay değil.Afrika’dan şu an sadece Kenya Havayolları Nairobi üzerinden her yere bağlantılar yapıyor.15 Kasım 2011 itibarı ile de Etiyopya Havayolları Addis Ababa’dan uçuşlara başlıyor. Etiyopya havayolları özellikle THY’nin operasyon ortaklarından olduğu için bu ikilinin ortak uçuşlarından ucuz biletler denk getirmek çok olası bir durum.
Ucuz bilet olayı sıkı araştırılması gereken, bazen şans bazen de ne yapacağını bilmeyle alakalı bir durum.2-3 hafta önce Seyşeller sonrası nereye geçeceğimizle ilgili araştırma yaparken buradan çok görmek istediğimiz Viktorya Şelalelerine yani Zambia’nın başkenti Lusaka’ya 250 euroya Seyşeller-Kenya-Etiyopya-Zimbabwe-Zambia aktarmaları ile Kenya Havayolları ve Etiyopya Havayolları’nın birleşimi bir bilet buldum. Hem de akşam 4’ten gece 3’e Nairobi aktarması var.Bu bize transit olduğumuz için vize parası ödemeden Nairobi’de Carniovore Restoran’da bir akşam yemeği yeme şansı verecek ki tekrar bu zevki yaşayacak olmak bizi çok sevindirdi. Ardından Addis Ababa’da da sabah 5’ten 9’a aktarmamız var ki Etiyopya Havayolları da transitlere ücretsiz vize veriyor.Bu da bize Addis’te çok sevdiğimiz 200 yıllık Tomaco isimli kahve evinde güzel kahveler ve sıcak kekler eşliğinde bir kahvaltı yapma şansı tanıyacak. Ardından da Livingstone’da dünyanın en güzel şelaleleri bizi bekliyor.
Ama peki Lusaka’da noktalamayı düşündüğümüz gezimizden İstanbul’a nasıl döneceğiz? Bu arada 15 Kasım’da Varuna Gezgin personeli Zagreb’e maça gidiyorlar ve onlara bu biletleri direk Zagreb’e alamadım çünkü fiyatlar özellikle THY’de 500 Euro’lara uçmuş durumda. Ancak Saraybosna gidiş Belgrad dönüş aldım. Zagreb’e geçişi ve dönüşü karadan yapacaklar. Hal böyle iken biz de onlara katılıp maça gitsek mi diye düşünürken,hiç umudum olmadan Kayak arama sitesine Lusaka-Zagreb yazdım ve aradım.
Ve işte biraz önce anlatmaya çalıştığım ucuz biletin ayarı yokun karşılığı, 330 Euro’ya bilet var. Hem de vergiler dahil 330 Euro’nun yanında Turkish Airlines yazıyor. Lusaka-Johannesburg THY, South African Airways ortaklığı ile uçuşu SA yapıyor. Hem 6 saat aktarma var.Bir de cumartesi gününe denk geliyor. Bu bize Rosebank Mall’un çatı katına haftasonları kurulan pazara uğrayarak maç öncesi personele birer vuvuzela almamızı sağlayacak. Hırvatlar maça almazlarsa hediye ederiz artık. Ardından Johannesburg- İstanbul THY uçuşu ile Atatürk Havalimanı ve burada da sabah 6’dan öğlen 12’ye kadar 6 saat aktarma var. Ve günlerden pazar. Bu da demek oluyor ki pazar günü trafiksiz İstanbul’da Rumelihisarı’nda Kale Pastanesi’nde bir pazar sabahı kahvaltısı yapıp ardından Zagreb’e uçabiliriz.Hem de sadece İstanbul-Zagreb uçuşunu 500 Euro’ya satan THY ile.
Seyşeller’den biraz koptuk ama harbi biri maçta Zagreb’e nasıl geldin diye sorsa.Düşünsenize Seyşeller-Kenya-Etiyopya-Zimbabwe-Zambia-Güney Afrika-Türkiye-Hırvatistan aktarmaları ile Nairobi’de akşam yemeği, Addis’te kahvaltı ,Viktoria Şelalerinde 8 gün safari,J’burg’ta alışveriş,boğazda da kahvaltı yaparak senle aynı ücrete geldigimi nasıl anlatabilirim?
Mahe Adası, Seyşeller
Seyşeller’e girişte, havaalanında sizden iki şeyin çıktısı isteniyor. Birisi otel rezervasyonunuz, diğeri ise dönüş uçak biletiniz. Sizden çok hazetmeyen ters bir memur ise yanınızda tatil boyu yetecek parayı göstermenizi istediği de rivayet ediliyor. Ama bize sormadılar. Kalacağımız guesthouse’un ismine ve Kenya’ya uçuş biletimize bakan memure “Çok güzel bir ülkeniz var. Seyşeller’e hoşgeldiniz” diyerek, bekletmeden ücretsiz vizemizi bastı.
Otel rezervasyonunuzun göstermelik olması sorun değil. Biz sadece kalacağımız 7 günün ilk 2 günü için Beau Vallon’da yer ayırtmıştık. Daha sonra 4 gece de Praslin ve La Digue’de kalmayı planlıyoruz ama oralar da yer ayarlamadık. Gezerek bulacağız.
Havaalanından Beau Vallon’a taksi 25 Euro tutuyor. Otobüsle başkent Victoria’ya gelip oradanda Vallon’a otobüs ile gitmek ise toplam 1 Euro. Hatta Victoria-Vallon otobüsleri çoğu zaman bizden galiba turistiz diye ücret bile almadı.Başkent diyorum ama öyle büyük şehir, trafik falan beklemeyin. Seyşeller’de ki toplam 115 adanın nüfusu 81 bin.Victoria’dan havaalanı 6 km uzaklıkta,Vallon plajı ise 3km.
Kalınacak yerler
Mahe Adası’nda konaklamak için seçtiğimiz Beau Vallon Plajı’nda iki yer önereceğiz. Bunlardan ilki Güney Afrikalı bir çiftin işlettiği Panaroma Guesthouse. Gecelik oda fiyatı kahvaltı dahil 75 Euro. Odalar tertemiz, kahvaltısı açık büfe ama yumurta isterseniz ekstraya giriyor.Çok titiz bir işletmeci olan Mary ilk geldiğinizde yaklaşık bir saat gusthouse ile ilgili tüm ayrıntıları ve kuralları size anlatıyor. Eşi Boby ise çok hoş sohbet bir insan, Seyşeller derseniz size bu muz cumhuriyetinin gerçek yüzünü saatlerce anlatabilirler.
Sırtını Fransa’ya yaslamış geçinen ülke son yıllarda Avrupa’daki ekonomik krizden sonra turist ve yatırım azalınca adeta tutuşmuş. Pahalılık artmış, işsizlik büyük dert olmuş, enflasyon patlamış. Mary “Bir çok sebzeyi, meyveyi , eti, tekstili, bir yumurtayi bile dışardan ithal ediyoruz” diyor. Ülkede ne bir sey yetiştiriliyor ne de üretiliyor. Böyle olunca da her şey çok pahalı ama rahata alışan yerliler de çalışmayı pek sevmiyorlar.Misyonerler zamanında halkı Katolik yapmışlar. Okuduğum gazetedeki köşe yazarı tüm yolsuzluk yapan politikacıların öbür dünyada bunların hesabını halka vereceği ile ilgili sağlam döşemişti.İşleri bir hayli zor görünüyor.
Diğer önereceğimiz yer ise hemen Panaroma Guesthouse’ın altında yer alana Beau Vallon Bungolows. Burası da eğer 3 gece kalacak iseniz geceliği 75 Euro , tek gecelikte ise 85 Euro. Panaroma’ya göre biraz daha salaş olsa da odalar ve banyo daha geniş. Her iki yerde de internet bulunmuyor. Sadece telekomun her yerden çeken wifi kartlarından satıyorlar. Saati 100, 24 saati 500 rupee. Bu arada 1 euro 17.5, 1 dolar ise 13 rupeeye denk geliyor.
Yemekler
Beau Vallon’da yemek olayında pizza ve pasta turistlerin gözdesi olunca her yerde ön plana bunlar çıkmış.Pizzada Baobab ve La Fontaine restorantlar, deniz ürenlerinde La Plage, açık büfesi ile de Boat House tercih sebebi olmuşlar. Baobab ve La Fontaine’de pizzalar 90 Rupee yani 5 Euro civarında ama Baobab’ın ki biraz daha hoşumuza gitti. La Fontaine’de ise balık çorbası parmakları yedirir.La Plage diğerlerine göre servisi ve ortamı ile daha klas ve daha pahalı bir mekan. Daha çok plajın üzerinde yer alması sebebi ile romantik bir aksam yemegi için ideal. Buyuk bir karışık deniz ürünleri tabağı, bir kingfisher balık, bir şişe Güney Afrika şarabı 1000 rupee tutuyor.
Yerel halkın tercihi ise bu plajın köye yakın olan tarafında sahilde kurulan barbekülerde genelde tavuk kanat ve but satan teyzeler.Yanında körili pilav da alabiliyorsunuz. Bunlarda fiyatlar kanat başına 50 cent civarında bulunuyor. Yani pilavı ve içeceği ile toplam masrafınız 2 euroyu geçmez. Köyü plajdan uzak kalan polis karakolu tarafında ise supermarketler bulunuyor.Buradan içecek ve yiyeceklerinizi bakkal fiyatına alıp bütçenizi ferahlatabilirsiniz.
Bar ve eğlence hayatını sevenler Seyşelleri baştan hiç tercih etmesinler çünkü sadece Mahe değil tüm adalarında ortamlar ortayaş üstü fransız dinginliğine göre şekillendirilmiş.Burada en büyük eğlence akşamüstü gün batımında biranızı alıp sahilde oturmak. En geç saat 10-11 gibi de herkes yatağa.
Victoria
Başkente Vallon’dan her yarım saatte bir geçen otobüslerle 5 rupeeye 10 dakikada gidiyorsunuz.Dünyanın en küçük başkentlerinden birisi olan Victoria’da Ulusal Tarih Müzesi’ni ve Sir Selwyn-Clarke pazarını gezin. Görülecek alternatif yer ise Botanik Bahçeleri.Özellikle pazar ve çevresinde bu adada yaşayan 4 değişik kültür olan Afrikalı, Hintli ,Çinli ve batılı insanların aynı kültür ve kimlikle oluşturdukları renkliliği gözlemleyebilirsiniz. Bu 4 renk de adaya yüzlerce yıl önce gelip yerleşmiş insanlar. Mesela burada, Madagaskar’da yaşayan Çinlilerin çoğunun dedeleri, hatta daha eski ataları bile burada doğmuşlar.Yine hint tapınaklarıyla, camilerle ve kiliselerle çok dinliliği hemen gözler önüne seriyor.
Yerel halk ise Creole’ler. Halkın yüzde doksanı bu dili konuşuyor.İkinci ve Üçüncü dil ise İngilizce ve Fransızca.Mevcut hükümet bizim de denk geldiğimiz Festival kreol isimli bir organizasyonla her yıl ekim ayının son haftasında yerel halkın müziklerini,yemeklerini, el işlerini, danslarını, sanatlarını ve tiyatrosunu tanıtmaya çalışıyor.
Başkentte kalmak isteyenlerin günlüğü 60-70 Euro civarında stüdyo daire tutmalarını öneririm.Bu sayede marketten yaptıkları alışverişle kendi yemeklerini kendileri yapabilirler. Ama tabi yüzmek istiyorsanız her gün otobüsle plaja gitmeniz gerekecek.Bu arada yüzmek deyince ; son 3 ayda iki turist köpekbalığı saldırısı ile hayatını kaybetmiş.
Victoria’da ki restoranlar Beau Vallon’a göre bir hayli pahalı olduğu için mümkün olduğunca burayı gezmeye karnınız tok gelin. Gene de acıkanlara veya bir şey içmek isteyenlere saat kulesinin bulunduğu dörtyolda bulunan Randezvous Restorant’ı ve Independence caddesindeki Pirates Arms’ı tavsiye ederiz.
Bugün Seyşeller’de 3. günümüz ..Normalde bugün Praslin Adası’na geçecektik fakat iki gündür güneşli olan hava bir anda 7-8 saattir hiç durmadan boşalan ve ortalığı sele çeviren yağmurla hayatı felç etti.Biz de yerimizden kıpırdayamadık. Umarım yarın hava açar ve diğer adalarıda keşfe çıkarız.
PRASLIN ADASI
Yağmurlu gün geride kaldı ve hava açtı. Biz de sabah kahvaltımızın ardından otobüse atlayarak Victoria limanına gittik. Saat 12’de kalkacak feryy için 1 saat evvelden orada olmamız söylendiğinden saat 11’de limana varıp biletlerimizi aldık. Seyşeller’de her şeyin ucuz yolunu bulmak mümkün ama bu adalar arası işleyen botlara alternatif keşfedemedik. Çünkü bunlara Seyşel kimliği olanlar ayrı ücret , turistler ayrı ücret ödüyorlar. Hal böyle olunca diğer durumlardaki gibi yerliler nasıl yapıyor diye düşünüp araştırma yapamıyoruz.Gidiş-dönüş turistlere biçilen kişi başı 1450 rupiyi ödeyip 1 saat sürecek yolculuk için yola çıktık.
Praslin limanında henüz adayı tanımadığımızdan taksiye 150 rupee ödeyerek 9km uzaklıkta bulunan Volbert plajına gittik.Anse Volbert, Praslin’de konaklanabilecek 3-4 yerleşim yerinden gusthouse, restoran, plaj olanakları açısından en uygunu. Taksicinin tavsiyesi üzerine plajı dik kesen sokaklardan birinde yer alan bahçeli, temiz, iki katlı yazlık ev görünümünde ki Villa Bananier Guesthouse’a yerleştik.Oda/kahvaltı 2 kişilik oda fiyatı 85 Euro.
Çantaları atıp biraz dinlendikten sonra plaja gittik. 2 saat kadar plajın uç noktalarına kadar yürüdük. Plaj kumu,palmiyeler süper ama denizin yerine bizim akdenizi getirsen o zaman buralar cennet olur. Deniz çok sığ ve fazla açılmak imkansız çünkü köpek balığı tehlikesi var. Son 3 ayda biri ingiliz biri italyan 2 kişi yem olmuş. İngiliz olan balayı için buradaymış.
Plaj boyu ilerleyen caddedeki lokantalardan ise yerlilerin tavsiyesi ile gittiğimiz Progue Restaurant bizden tam not aldı. Aşçıları çok başarılı..Corbalar, deniz ürünleri, salatalar, et yemekleri hepsi çok lezzetli ama tabi biraz tuzlu olan fiyatlar10-15 Euro arasında değişiyor. Bu kadar pahalı bir adada,bu kadar klas bir restorantta bile hala bize ucuz gelen tek şey var. O da bir şişe harika bir Güney Afrika şarabını 12 Euro,ya icebiliyor olmanız. Artık bizde alkole bindirdikleri verginin anormalliğini siz düşünün.
İkinci günümüzde bisiklet kiralayıp adayı keşfe çıktık.İlk hedefimiz Vallee de Mai. Seyşeller , hep plajları ve denizi ile bilinir ama doğa olarak da eşsiz bir yer olduğunu buraya gelince keşfettik. Unesco’nun Dünya Mirası Listesi’ne koyduğu bu palmiye ormanı dünyada Coco de Mer palmiyelerini doğal ortamında görebileceğiniz iki yerden bir tanesi.Yaklaşık 20 dolara denk gelen giriş ücreti çok gibi görünse de içerde trekking yaptığınız ortamı gördükten sonra her kuruşuna değer diyorsunuz.
3 değişik yürüyüş rotasından en uzunu 2 saat kadar sürüyor.Coco de Mer palmiyelerinini dişi olanının verdiği meyve erotik bir kadın vücudunu andırdığı için çok meşhur. Hediyelik eşya dükkanlarında bu meyveyi 200 euro civarıda fiyatlara satıyorlar. 17. yüzyılda aylarca denizde kalan gemi tayfası bu meyveyi keşfettiklerinde bayram etmişler.30 kiloya kadar ulaşabilen bu erotik deniz hindistan cevizini sadece dişi ağaçlar veriyor. Meyveler bu kadar pahalıya satılınca da tabi ki toplanması sıkı kurallara bağlanmış. Ve satıştan gelen para ulusal park için harcanıyormuş.
Tepede bulunan parka çıkış ne kadar zor olduysa iniş de bir o kadar zevkli oldu. Sahil yoluna indikten sonra ikinci hedefimiz tartışmasız 115 Seyşel adasındaki en güzel plaj kabul edilen Anse Lazio. Bu plaj hem kumu ve palmiyeleri hem de denizi ile tüm övgüleri hak ediyor. Hele palmiyeler altına kum üzerine atılan masalarda Bonbon Plume Cafe’de bir şeyler içip çevreyi seyretmek tüm yorgunluğumuzu aldı götürdü.
Denizin bir kısmı ağla çevrilip güvenli hale getirilmiş. Çünkü son iki köpek balığı saldırısı bu plajda olmuş.Biz de bu güvenli ortamın keyfini çıkarıp yüzdükten sonra palmiyelerin gölgesine uzanıp 1-2 saat kestirdik. Saat 4 gibi renklerde güzelleşince 1 saat kadar plajın granit kayalarında fotoğraflar çekip yürüyüş yaptık. Denizin mavisi,plajın beyaz kumları, masmavi gökyüzü, yeşil palmiyeler ile renkler o kadar güzel ki fotoğraflar sanki gerçek değil , photoshopla rötüşlenmiş gibi çıkıyor.
Gene plaj yolundan biskletlerimiz ile gün batımının muhteşem manzaraları eşliğinde Volbert plajına geri döndük. Akşam yine Progue Restorant’da Güney Afrika şarabı eşliğinde red snapper..Işte şimdi Seyşeller’in tadı çıkmaya başladı.
Praslin’de 3. günümüzde hedefimiz botla 15 dakika uzaklıkta yer alan La Digue Adası’na gitmek. Limana gitmek için yine bisikletlerimizi kullanıyoruz. Bu arada 5 rupiye otobüs ile gidilebileceğini de öğreniyoruz.Hem Mahe’de, hem Praslin’de adaların her yerine sürekli işleyen mavi otobüslerle 5 rupi sabit ücretle gitmek mümkün. Taksi fiyatları ile arada uçurum var. Bisiklet de çok ucuz bir seçenek değil çünkü 24 saati 10 eurodan kiralıyorlar ama tabi istediğiniz yerde durup, dilediğiniz gibi gezmenin özgürlüğüde ayrı bir güzellik.
Limana gitmeden Baie Ste Anne’de durup turistik olmayan Coco Rouge isimli yerel restoranda yemek yedik.Set menü çıkarıyorlar ve take away ağırlıklı çalışıyorlar.Menü’de balık, biftek, domuz ve tavuktan birini seçiyorsunuz ve yanına da pilav ve salata servis ediliyor. Eğer tabak kullanmayıp dışarı servis için kullandıkları plastik kaplarda yerseniz menü ücreti 40 rupi.Yemekler süper, ortam gayet temiz ve yemekleri yerli teyzeler yapıyor. Yani 2 euroya harika bir set menü yemek mümkün.
Eğer çok turistik plajlarda kalmazsanız günlüğü 20-30 euroya ufak daireler kiralayabilirsiniz. 5 rupiye otobüslerle bütün plajlara gitmek mümkün ve adalarda hiç trafik yok. Yemeği de eğer set menü çıkaran take away lokantalarda yerseniz, ya da pazardan alışveriş yaparak kendiniz yaparsanız Seyşeller’de de backpacker standartları ile gezmek gayet mümkün. En azından şunu unutmamak gerekiyor ki buranın gerçek yerlileri olan ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan Creoleler gayet fakir bir hayat sürüyorlar.
Limana gelip saat 14.30’da kalkan bota 17.45’te geri dönmek üzere bilet aldık.Gidiş dönüş bilet 300 rupi. 15 dakika süren kısa bir yolculuk ile trafiğin olmadığı, herkesin biskletlerle gezdiği ve bir sürü Guesthouse’un bulunduğu La Digue adasına ulaştık. Bu küçük ada o kadar şirin ki ,güzel Ege köylerine benzeyen ortamı, kafeleri ve uygun fiyatlı pansiyonlar ile bize keşke 1-2 gece de burada kalabilseydik dedirtti.
Adaya gelen turistlerin başlıca hedefi dünyanın en fotojenik plajı kabul edilen Anse Source d’Argent. Limana 1 km uzaklıkta yer alan plaja herkes bisiklet kiralayarak giderken biz yürümeyi tercih ettik. 45 dakikalık yürüyüş sırasında eğer yolu takip ederek giderseniz müze parktan geçmek zorunda kalıyorsunuz ve giriş için zorunlu 100 rupi alıyorlar. Bu , Olympos’ta plaja gitmek için antik kentten geçmek zorunda kalıp para istenmesi gibi bir durum. Eğer yürüyerek gidiyorsanız kumsaldan gitmeniz mümkün ki bu durumda parka ücret ödemeden geçebiliyorsunuz.
Bu plaj granit kayalardan oluşan ortamı ile eşi benzeri olamayacak bir yer. Adeta Ada’nın oluşumu sırasında plaja granit kaya yağmış ve çevresini binlerce palmiye kaplamış. İsterseniz ağaç gölgesi isterseniz kayaların oyuklarında oluşan mağaralar, harika bir kum ve masmavi bir deniz.Tropik meyve sularu ve salataları satan gençlerden birer taze hindistan cevizi suyu için ve fotoğraf makinenizi alıp bu plajda birbirinden güzel fotoğraflar çekin.
Dönüş yolunda da buraların harika vanilyaları ile yapılmış dondurmamızı afiyetle yedik. Bot,bisklet ve tekrar son akşamımız için Volbert plajındayız.
Sabah saat 8.15’te kalkan ferry bot ile Mahe adasına Victoria’ya geri döndük. Pirates Arms lokantasında kahvaltımızı ettikten sonra 5 rupiye havalanına giden otobüslere bindik. Gelirken bu yola 30 euro yani 520 rupi ödediğimizi düşündükçe sinir oluyor insan, tam yüz kat fark var.
Seyşeller dünyanın en güzel tropik adalarına sahip. En güzel plajlar belki bu adalarda ama turistleri kazıklama üzerine kurulan düzene karşı dikkatli olmak gerekiyor. Birazdan Seyşellere veda edip Victoria Şelaleleri’ne yani Zambia’ya doğru yola çıkıyoruz.
Şubat ayında gitmeyi düşünüyoruz, verdiğiniz bilgiler çok işimize yarayacak, çok teşekkürler.