Varuna Gezgin İstanbul Şubesinden Burcu Anlatıyor!

Selam! Ben Burcu. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa da Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi 3. Sınıf öğrencisiyim. Varunayla tanışmam yaklaşık iki sene önce sınıf arkadaşım Pelin sayesinde oldu. Ben her zaman ruhu olan mekanları sevdiğimden bahsederdim ve Pelin beni kolumdan tuttuğu gibi Varunaya götürdü. İyi ki de götürmüş o günden sonra benim de her arkadaşımı alıp gittiğim mekan haline geldi. Pelin aynı zamanda orada çalışıyordu. Bir gün çalışmam gerektiğine karar verdiğimde Pelin yine beni alıp neden olmasın diyerek varunaya götürdü ve artık Varuna Gezgin ailesinin üyesi olmuştum. Yaklaşık 8 aydır varunada çalışıyorum. Başlarda benim için bir en fazla iki aylık bir deneyim olacağını düşünüyordum ama bir kere bu ailenin bir üyesi olunca bence asla vazgeçemiyorsunuz. Varuna da altıncı ayımı doldururken bir gezi rotası oluşturuldu. En yakın arkadaşım Pelin’i ilk ekiple birlikte büyük bir mutlulukla uğurlarken benim de gidebilmem için bir şans doğmuştu. Satış konusunda iyi bir performans sergilersem bende gidebilecektim ve öğrendiğim andan itibaren hayalimi gerçekleştirmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya uğraştım. Benim çabamı gören ve arkamda olan ekip arkadaşlarım, tiyatro topluluğum, arkadaşlarım hepsine minnettarım. Evet gitmek benim için çok önemliydi ama bundan daha değerli bir şey varsa o da farkında olmasam da kazandığım tüm o insanlar ve onların desteğiydi, hep yanımda oldular ve beni cesaretlendirdiler. Benim için en değerli şey buydu. Sonuçlar açıklanmıştı ve yola çıkmaya hak kazanmıştım.

Evet tarih 12 Şubat ve Sabiha Gökçen Havaalanında Altuğ ve Serhat ile buluştuk. Altuğ benim gibi satış yaparak kazanmıştı geziye gitmeyi, bir hafta boyunca rakibimdi şimdiyse yol arkadaşım.Serhat ise bizim rehberimizdi. İki yol arkadaşım da birbirinden mükemmel insanlardı ve onlarla yola çıktığım için kesinlikle çok şanslıyım. İlk uçuşumuz İstanbul’dan Muskat’a oldu, oradan aktarmayla Colombo’ya uçtuk ve artık Sri Lanka’daydık.

Uçaktan indiğimiz anda çok sıcak ve nemli bir havayla karşılaştık. Türkiye’de mevsim kıştı ve biz şu an yaz mevsimine geçiş yapmıştık. Havaalanından bizi şoförümüz Tusara aldı ve Colombo’dan Kandy’e yaklaşık dört saat süren bir kara yolculuğuna başladık. Başta yolun verdiği yorgunluk nedeniyle araba da uyumayı düşünmüştüm fakat öyle güzel bir doğanın içine gelmiştik ki gözlerimi yoldan asla ayıramadım ve çevreyi seyrederek güzel bir yolculuk yaptık. Kandy’de bizi Murat Hoca ve orada bulunan gezi ekibindeki arkadaşlarımız karşıladı. Ve tabi Pelin, ona giderken söz vermiştim ve işte yanına gelmiştim. En yakın arkadaşınızla dünyanın başka bir ucunu keşfediyorsunuz, daha güzel ne olabilirdi. Vardığımızda orada saat öğlen birdi. Hızlıca yerleşip hazırlandık ve yemek yemek için tuk tuklarımıza binip Muslim Restaurant’a gittik. Yerel yemekleri denemeye kararlıydık ve sebzeli biryani, kabool, çapati, lime juice denedik. Ve tabi ki yemeğin üzerine yerel sütlü çaylarından içtik. Yeni bir kültür ve yeni lezzetler keşfetmek mükemmel bir histi.

Yemekten sonra Kandy Cultural Center’a gittik ve yerel dans gösterisini izledik. Oradan hemen yakındaki kutsal diş tapınağını ziyaret ettik. Tapınağın çok farklı bir ruhu vardı ve iyi ki oradaydık. İlk günümüzü bir pub da sonlandırdık.

Kandy’ den Sigiriya’ ya hareket ettik.

Yol boyunca çevremizdeki dağların yüksek noktalarında buda heykellerini görebiliyorduk. Gerçekten büyüleyiciydi. Ve yolumuzun hemen üzerinde bulunan Golden Dombulla tapınağını ziyaret ettik. Sonrasında öğrendim ki bu bölgede çok sayıda mağara tapınağı varmış ve çevrede gördüklerimiz bunlarmış. Ziyaret ettiğimiz ‘Golden Temple of Dambulla’ Unesco koruması altında olan bir tapınakmış. Yol üzerinde keşfedilecek bir nokta daha vardı. Sri Lanka’nın meşhur baharatlarının nasıl yetiştirildiğini görmeden olmazdı ve durağımız baharat bahçesiydi. Rehberimiz eşliğinde bahçeyi, bitkileri keşfediyorduk ve sıra yağlarını tanımaya gelmişti. Kısa bir bilgilendirme sonrasında özel yağlarıyla küçük ama mükemmel bir masaj deneyimi yaşamış olduk ve herkes çok mutluydu.

Sonunda Sigiriya varmıştık. Yemyeşil doğanın içinde çok güzel bir otele yerleştik. Geceleri tüm yıldızları görebiliyor olmak beni yine çok şanslı hissettirdi çünkü şehrin ışıklarında bu büyüleyici gökyüzünü görmek mümkün olmuyor.

Sırada aslan kayasına tırmanmak vardı. Yola çıktık ve yol üzerinde bir fil ile karşılaşınca hepimiz çok heyecanlanıp arabadan inip yanına koştuk. Hemen bir muz alıp file yaklaştım ve onu besledim. Dünyanın en büyük kara canlısıyla temas kurmuştum ve bu eşsiz bir deneyimdi. Zorlu bir tırmanışın ardından artık aslan kayasının tepesindeydik. Öğrendiğimiz kadarıyla burası önceden kralın sarayı ve aynı zamanda eğlence yeriymiş. Tırmanış sırasında kayaların üzerinde gördüğümüz kadın figürlü resimler bunu kanıtlar nitelikteydi. Aslan kayasının üzerinden yemyeşil doğayı seyretmek, oranın tarihi yapısını incelemek çok güzeldi.

Sıradaki şehrimiz Colombo’ydu.

Şoförümüz Tusara Colombo’ya geçmenden önce bizi evinde misafir etmek istedi ve akşam yemeği için onun evine gittik. O kadar çok hazırlık yapmışlardı ki bizi çok güzel ağırladılar. O gece bizden önce gelen ekiple son gecemizdi ve vedalaşma vakti gelmişti. Onları İstanbul’a uğurladık. Colombo’da Hint okyanusunun kenarında gün batımını izleyerek yürüyüş yaptık ve küçük Milan ile birlikte uçurtma uçurduk. Minik Milan en küçük gezginimizdi ve yolculukta ona ablalık yapmak bana çok keyif verdi. Bir sonraki akşam sokak yemeklerini deneyimlemeye karar verdik ve sahile tekrar gittik. Yemekler genellikle çok baharatlı ve acı olabiliyordu, bir sipariş vermeden önce acı mı diye sorup öyle sipariş vermemiz gerekiyordu. Ve meyveleri çok çeşitli aynı zamanda çok ucuzdu keşke ülkemizde de böyle olsa dedim çok sefer. Müthiş bir deneyimdi.

18 Şubat günü Colombo’daki aynı zamanda Sri Lanka’daki son günümüzdü. Son günümüzü Hikkaduwa plajında geçirdik ve benim için yine eşsiz bir deneyim oluyordu. Suya girdiğinizde birkaç adım sonra sizi birbirinden güzel rengarenk balıklar karşılıyor ve onlarla yüzüyorsunuz. Ben denizlere ve yüzmeye aşık biriyim ve o günün benim için ne kadar güzel olduğunu anlatamam. Sri Lanka’ya güzel bir veda olmuştu ve akşam saat dokuz gibi artık yola çıkma vakti gelmişti. Uçağımıza saat 11 de bindik ve uçuşumuz aktarmalıydı.

Önce Seyşeller’e oradan Johannesburg’a ve oradan da Cape Town’a uçtuk.

Cape Town’a varışımız yaklaşık bir gün sürmüştü ve küçük talihsizliklerin olduğu, başımıza gelenler sayesinde yeni şeyler öğrendiğimiz maceralı bir yolculuk olmuştu. Ve sonunda 19 Şubat akşam saat 9 civarında Long Street Backpackers’a benim ise ilk hostelime giriş yapmıştık. Gittiğimizde ortak alanda herkes toplanmıştı ve beer pong oynayanları izleyip eğleniyorlardı. Ve kesinlikle bizimde ekiple hostelde yapmayı en çok sevdiğimiz aktivite beer pong olmuştu. Sonraki gün bize yeni ekip arkadaşlarımız eklendi ve harika bir ekip olduk. Hep beraber Cape Town’ın sokaklarını keşfederek Waterfront’a doğru yola çıktık ve yeni ekiple ilk biralarımızı Mitchell’s de içtik. Sonrasında Murat Hoca da bize katıldı ve hep beraber sahil yolu boyunca keyifli bir yürüyüşe başladık. Sonunda denizin kenarına indik ve ben denizi görünce asla duramam. Hemen ayakkabılarımı çıkarıp suya ayaklarımı soktum ve arkadaşlarım da benimle birlikte dizlerine kadar da olsa suya girmişlerdi. Ve birden birbirimizle su savaşına başlamamız hepimizin ıslanmasına sebep oldu. Ama bir daha asla o sahilde oradaki arkadaşlarımla bu kadar eğlenemezdim ve keyfini çıkarmak yapılması gereken tek şeydi bence. Sudan çıktığımızda artık güneş batmak üzereydi ve artık bizi kurutacak bir güneş yoktu. Hostelimize kilometreler vardı ve çoğumuz ıslak kıyafetlerimizle hasta olamamayı umarak yürüyorduk. Sonunda hostelimize vardığımızda nasıl mutlu olduğumuzu anlatamam.

Cape Town’da ilk günümüz güzel uzun bir yürüyüş ve atlas okyanusunun sularıyla eğlenceli bir tanışma ile başlamıştı. Geceyi hostelimizde geçirdik ve hostel gerçekten deneyimlemesi en güzel yerlerden biri. Yeni insanlar, bir çok yeni kültür bir arada ve hepsiyle tanışacak, öğrenecek uzun zamanınız var.

İkinci günümüzde bol bol keşfedeceğimiz yoğun bir planımız vardı. Ümit burnuna doğru yola çıkmıştık ve yol üzerinde ziyaret edilecek güzel noktalar vardı. Yol üzerinde ilk durağımız bir antikacı dükkanı oldu. Orada çocukken hep bilgisayarda oynadığımız pinball oyununun gerçeği vardı ve hepimiz bunu görünce çok heyecanlanmıştık ve oynamaya başladık. İkinci durağımız Penguenler ile tanışacağımız Boulders plajı oldu.

Normalde sahile inmek yasaktı belirli bölgelerden penguenleri izleyebiliyordunuz. Ama arkadaşım Timur ile penguenlere bu kadar yakınken daha çok yaklaşmak istemiştik ve herkesten gizli sahile inip daha çok yaklaşmayı başarmıştık. İyi ki yapmışız diyorum çünkü çok eşsiz hayvanlardı ve çok tatlılardı. Üçüncü durağımız ümit burnuydu ve arabadan inip sahile koştuk. Denizin üzerindeki kayalıklarda bizi fok balıkları karşılamıştı ve onları da görmüş olmak çok güzeldi. Ümit burnunda birkaç fotoğraftan sonra dördüncü durağımız olan Cape Point’e ulaştık ve minik bir tırmanışın ardından zirveye ,deniz fenerinin yanına ulaşmıştık. Oradaki dürbünle (Küçük bir sır veriyim yanımda olan tüm 1 TL’leri dürbünlerden bakmak için ve 5 Rand ile çalışan makinalarda kullandım çünkü boyutları aynıydı.) tüm Cape Point’i tepen izledik ve büyülendik diyebilirim. Son olarak Chapmans Peak’te durduk, dağların ve denizin bir arada olduğu mükemmel manzarada birkaç fotoğraf çekip anı ölümsüzleştirdik.

Sonra ki günümüzde şarap bağlarını ziyaret etmek vardı ve hepimiz bunun için çok heyecanlıydık. Bağlara ulaşmak üzere iki araca bölündük ve yolculukta aklımızdaki tek şey ‘Umarım aynı yere gidiyoruzdur ve tekrar buluşabiliriz’ olmuştu. Çünkü hepimizin telefonları yurt dışında olduğumuz için kapalıydı ve diğer araçtaki arkadaşlarımızla iletişim kuramıyorduk. Ve bir çok şarap tadım yeri vardı, karışıklık yaşanabileceği ihtimali bizi açıkçası biraz korkutmuştu. Ama sonunda La Motte’de buluşmuştuk. Yemyeşil doğanın içinde birbirinden lezzetli yemekler denedik ve mükemmel şarapları deneyimledik.

Asıl planımız şarap bağlarının içinde bulunan yürüyüş yolunu keşfetmekti fakat yol tehlikeli olduğu için rehbersiz gidemiyorduk ve saatini kaçırmıştık. Buna oldukça üzülmüştüm açıkçası ama olsun kim bilir belki başka bir zaman olur diyorum. Hostelimize geri döndüğümüzde Murat Hoca bana ‘Burcu hani Cape Town’ın altını üstüne getiriyordun?’ dedi ve o an zaten aklımdan asla hostele girmek geçmiyordu sokakları gezip dolaşmak için can atıyordum ve arkadaşlarımı da alıp Cape Town’ı sokak sokak gezmeye başladık.

O gün rengarenk evlerin bulunduğu Bokaap’ı keşfettik. Zamanında yerlilerin renkli kıyafetler giymesi yasaklanınca onlarda evlerini rengarenk boyamışlar ve bu bölge oluşmuş, çok güzel ve anlamlı bir hikayesi olan bu yer beni etkilemişti. Çünkü bir ruha sahipti. Sonrasında Green Park’ı gezdik ve orası hakkında çevreden bilgi aldık. Bu Pazar alanı her gün kuruluyormuş ve her sabah yerliler yerel kıyafetlerini giyip danslar ederek pazarı kurup güne müthiş bir keyifle başlıyorlarmış. Sokakları gezip günü akşam etmiştik ve hostelimize döndük.

Gece hayatının Cape Town’da kesinlikle deneyimlenmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Hep beraber Mama Africa’da vakit geçirip yerel müzikleriyle dans ettik, The Dubliner’de hiç durmayan müzikle sabaha kadar eğlendik.

Sırada Masa Dağının zirvesine bir yolculuk vardı.

Zorlu bir tırmanıştı fakat kendime olan güvenimin arttığını hissettim. Başta yapamam çok zorlanırım sanmama rağmen git gide daha iyi hissettiğimi ve aslında hiç zor olmadığını fark edince çok sevinmiştim. Zirveye vardığımızda büyük bir fırtına bizi karşıladı. Asıl planımız zirveden sonra kırmızı renkli gölün olduğu tarafa yönelmek ve gölü keşfetmekti. Fakat yapılan anonslarda dağı hemen terk etmemiz gerektiği söyleniyordu ve bizde öyle yaptık. Dönüşte hostelimize otostop ile döndük.

Masa dağına tırmanmak gerçekten çok zorluydu ama bence insanın kendi sınırlarını görmesini ve onları aşmasını sağlayan eşsiz bir deneyimdi. Ve sıra Cape Town’ın plajlarını keşfetmeye gelmişti. Varış noktamız Clifton plajıydı. Masmavi okyanus bembeyaz kumlar ve güneş. Daha ne olsun dimi. Ama su öyle soğuktu ki ayaklarınızı soktuktan üç dakika sonra ayaklarınızı hissedemiyordunuz. Ama bu bizim Atlas okyanusunda yüzemeyeceğimiz anlamına gelmiyorduk kesinlikle. Tüm cesaretimizi toplayıp suya girdik ve yüzdük. Suda keyifle voleybol oynadık, sahile çıkıp bir voleybol sahası bulunca kendimizi tutamadık ve tekrar voleybol oynamaya başladık. Sahilde çok güzel zaman geçirmiştik fakat sıra dönüş yoluna geldiğinde artık otostop çekmek zorundaydık ve bu inanılmaz eğlenceliydi iki gruba ayrıldık. Öncesinde otopark görevlilerinden bize uber çağırmalarını rica ettik fakat adamlar bizi dolandırmaya kalkınca bunu iptal edip oradan uzaklaştık. Bizi alan kadın çok tatlı biriydi ve otopark görevlileriyle yaşadığımız durumu duyunca çok üzüldü. Bizi kendine ve bize en uygun yerde indirdi fakat indiğimiz yerde bize uber çağırarak hostelimize kadar gitmemizi sağladı.

Hala ona minnettarım. Diğer grup için endişelenmeye başlamıştım fakat bizden yaklaşık iki saat sonra geldiler ve başlarına gelenler gerçekten çok ilginç ve asla unutulmayacak anılardı. Cape Town da son günlerimizde değişik yemekler denedik, farklı biraların peşine düştük ve hepsini dene meye çalıştık. Green Park ta tanıştığımız, yıllar önce buraya gelen, evlenen ve buraya yerleşen bir Bülent abimiz vardı. Son gün onun yanına uğrayıp onunla da vedalaştık. Cape Town da bize ilk kez ‘Hoş geldiniz!’ diyerek selam veren kişi oydu. Şehrin sokaklarında yürüyorduk fakat asla veda etmek istemiyordum çünkü bu şehri çok sevmiştim ve ayrılmak istemiyordum. Son günümüzde artık eşyalarımızı toplamıştık, hosteldeki arkadaşlarımızla sohbetler ederek ve vedalaşarak uçak saatimizi beklemeye başlamıştık.

Çantalarımızı alıp arabalara yüklerken hostele bakıp son kez veda ettik. Hayatımın en şanslı hissettiğim, en çok eğlendiğim, her anında yeni şeyler öğrendiğim, en çok keşfettiğim iki haftasını geride bırakmıştım ve normal yaşam rutinime geri dönüyor olmak üzücüydü benim için. Murat hoca ile gezmek çok ayrı bir deneyimdi çünkü orda patronunuz yok sizin yol arkadaşınız, istediğiniz an sohbet edebildiğiniz, gezmek ve keşfetmek konusunda sizi destekleyen, deneyimlerini size aktaran ve içinizdeki gezgin ruhunu ortaya çıkarmanız için size yeni ufuklar açan biri var. Ve bu kesinlikle sahip olabileceğiniz en büyük şanslardan. Benim en büyük hayallerimden biri yurt dışına çıkıp gezmekti ve bunu Varuna ile birlikte gerçekleştirdim. Gezide geçirdiğim her gün zihnimde yeni ufuklar açıldı ve geleceğime , yapmak istediklerime daha net bakmaya başladım. Sonuç olarak hep dediğimiz gibi ‘Yol Öğretir’.

You May Also Like

Varuna Gezgin Antalya Şubesinden Kuzey ilk Gezisini Anlatıyor!

Varuna Gezgin Personellerinden Umut Başal ilk gezi deneyimini anlatıyor!

Rinjani Mountain: Bulutların Üzerine Tırmanmak

Cafe del Mundo Hikayesi – 1.Bölüm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir