Pegasus Havayollarından aldığım Berlin gidiş , Amsterdam dönüş uçak biletiyle şimdi de Almanya’dayım. Öncelikle vize işlemlerimi nasıl hallettiğimden bahsedeyim.
Ocak 2010 -Berlin notları
Pegasus Havayollarından aldığım Berlin gidiş , Amsterdam dönüş uçak biletiyle şimdi de Almanya’dayım. Öncelikle vize işlemlerimi nasıl hallettiğimden bahsedeyim. Schengen vizesi için genellikle telefonla ya da konsolosluğa giderek randevu almak gerekiyor. Gerekli belgeleri konsolosluk sayfalarından öğrenebilirsiniz. Almanya konsolosluğunu aradığımda randevu tarihini uçuş tarihimden önce yoğunluktan dolayı veremediler . Ben de Hollanda konsolosluğunu aradım . Schengen vizesi için uçak gidiş-dönüş bilet rezervasyonu şart. O yüzden herhangi bir turizm acentasından rezervasyon yaptırarak vizeye başvurdum .. Pasaportu işlemler tamamlandıktan sonra postayla adrese yolladıklarını söylediler ancak benim pasaportumu acil bir şekilde almam gerektiğini ,Kenya gezisi planladığımı söyleyip ısrar edince 3 saat sonra tekrar gelip elden alabileceğimi söylediler..Çok zor alındığını düşündüğümüz Avrupa vizesi benim için Lübnan vizesinden daha kolay oldu ..
Gece ancak 2 gibi çantamı alıp havaalanından çıkabildim . Şehir merkezine otobus ve tren mevcut ancak kapıdan çıkıp yoğun kar yağışıyla karşılaşınca kalacağım otele taksiyle gitmeye karar verdim , 30 euro..
Neredeyse bütün taksi şoförleri türk . Bütün yol boyunca bana memleketle ilgili sorular sordu ..Vergi oranlarından sigorta primlerinin kaç para olduğuna kadar ..
Kalacağım yer Doğu Berlin’in Mitte bölgesinde , St. Christopher Inn . Tek kişilik oda fiyatı 38euro, 6 kişilik dorm odaları 19euro ,kahvaltı dahil . Hostelde Berlin’in görülmesi gereken yerleri için broşürler, metro haritası , Berlin haritası bulmak mümkün ayrıca çalışanların hepsi sabırla soru soran herkesi cevaplıyorlar, yol tarif ediyorlar ya da önerilerde bulunuyorlar ..
Gece 3 gibi odama yerleşip yolculuk yorgunluğunu üzerimden atıp erkenden kalkmayı planlıyorum .. Sabah 9 da lobiye inip broşürleri incelemeye başladım , gözüme ücretsiz yürüyüş turu ilişti .. Henüz soğuktan bihaberim o yüzden katıldım .. Hostelden rehber hepimizi topladı , kısa bir açıklamadan sonra hep beraber U-ban ‘a girip biletlerimizi aldık .Daha doğrusu almaya çalıştık .. Makineler hemen hemen her kağıt parayı reddediyor, bozuk para bulundurmak şart. Bir çoğumuz alamayıp otobüsten almaya karar verdik .. Metro -otobüs hatları için çeşitli bilet alternatifleri mevcut. Tek bilet 2.10e,günlük 6.10e,haftalık 26e gibi..bileti aldıktan ulaşım aracına binmeden önce bileti makinelerden konfirm ettirmek gerekiyor yoksa bileti almak yetmiyor ,eğer kontrolde biletin onaylanmadığını görürlerse 40 euro ceza üstüne insanların tuhaf bakışlarına hazırlıklı olun ..Günlük biletler gece 3’e kadar geçerli.
Yürüyüş turunda neredeyse 20 kişiyiz , o yuzden bilet alımı 45 dakikamızı aldı , nihayet otobüsten inip turumuza başlayabildik. Şehrin heryerinde bu turların dolaştığını görebilirsiniz .. Bizim tur rehberimizin açıklamasıyla bu ücretsiz turun nasıl olup da ücretsiz olduğunu öğrendik..
Emma 3 sene önce Glasgow’dan Berlin’e taşındığını , kafelerde garsonluk yapmak yerine bu turlara başladığını anlattı.. Ana dili fransızca, ingilizce, ispanyolca, italyanca, japonca ..vs kişiler Berlin’de bu şekilde para kazanıyorlar, tabi diğer yandan 10eurodan başlayan başka turlar da düzenliyorlar ..
Ilk durağımız Almanya’nın ulusal simgesi Brandenburg Gate. Sırasıyla Hitler’in sığınağını, doğu ile batı arasındaki gümrük kapısı olan Checkpoint Charlie’yi,müzeler adasını , Tv kulesini gezdik, her biri hakkında Emma ‘nın verdiği bilgileri dinledik .. Yaklaşık 4 saatlik gezi mor eller ve ayaklarla son buldu , son yarım saat kimsenin Emma’yı dinler bir hali yoktu , herkes elini kolunu ısıtmaya çalışmakla meşgul ..Berlin 30 yıldır böyle kış görmedi .. Gezim boyunca en az elli kere duyacağım cümle.
Akşam hostele geri döndügümde mor halimi gören hostel çalışanı bana iki kupa yeşil çay içirdi ..Daha fazla birşey yapamayacağım için erkenden odamdayım , herkes içeride tişörtlerle dolaşıyor ben iki kat battaniye . En kısa zamanda uyum sağlamam lazım çünkü insan odaya girdiğinde güzelim Berlin hayatını kaçırdığını düşünüyor. Ertesi gün daha sıkı giyinip daha fazla dışarda kalmalıyım ..
Sabah kalktığımda gitmek istediğim yerleri belirledikten sonra dışarıya çıktım , planıp biraz yürüyüp fotoğraf çekmek, müzeler ve ısınmak için sinema . Biraz dişimi sıkıp bütün günümü soğuğa aldırmadan dışarıda geçirebildim, üstüne 3D Avatar mükemmel bir tercihti .
Akşam yemeği için çok çok sevdiğim Travis grubunun Berlin’de yaşayan vokalinin tavsiyesine uyarak White Trash ‘e gittim .. Mükemmel bir restaurant görünümünde bir fastfoodçu, fiyatlar uygun , gece canlı müzik var, alt katında sineması var ve film izlerken sigara içilebiliyor,aynı zamanda dövme de yaptırabileceğiniz bölümü var , garsonlar inanılmaz ilgileniyorlar , yalnız olduğumdan mıdır nedir 3 kere nasıl gidiyor memnun usun herşeyden gibi sorular sordular..Mitte’de Rose-Luxemburg durağının 50 metre ilerisinde ,tavsiye ederim .
Yemekten sonra mutlu mesut Berlin soğuğuna karışıp otelime döndüm.Gece uyumak mümkün değil , tabi ki de ingiliz gençler ve onların partileri .. Bu sefer bütün koridoru inletiyorlar, sanırım sabah 7 gibi onlar da yoruldu ve sakinleştiler.
Berlin soğuk ve karlar altında olmasına rağmen muhteşem bir şehir.. Kafeleri barları her daim hareketli, nehirlerin üzerinde muhteşem sayısız köprüleri göz alıcı , savaştan geriye kalan binalar görülmeye değer , türklerin yoğun olarak yaşadığı bölge son zamanlarda Berlin’in gözde gece hayatı mekanlarıyla çok popüler.. Bir arkadaşım ben gelmeden önce bana ‘ anneanneni punk tarzı pembe saçlarla düşün ve onun gibi ilginç bir sürü insan olduğunu .. Bunu sadece Berlin’de görebilirsin’ demişti , çok haklı.
Şimdilerde bulgar ve romanyalı akınına uğramış durumda, bu sefer de onlardan müzdaripler ..
Sabah uyandığımda hafif bir kırgınlık var üzerimde, soğuk iyi çarptı sanırım ama bu sefer yatmaya niyetim yok . Murat’ın ve benim Eskişehir’den arkadaşımız Tomris ablanın Berlin’de yaşayan arkadaşının telefonunu almıştım , onu aramaya karar verdim . Berlin en güzel Berlin’de yaşayanla gezilir.
Berlin duvarının olduğu zamanlarda Berlin’delermiş, yabancılara özellikle türklere karşı yapılan eylemlerden dolayı 95′ yılında Türkiye’ye geri dönmüşler ancak 7-8 yıl sonra tekrar Berlin’e taşınmışlar ..
Hülya ablayla buluştuk ,artık o benim tur rehberim ,önemli binaların hikayelerinden , tarihe, türklerin yaşantısından almanlara, bana Berlin’i en güzel şekilde anlattı , hostelde yalnız başıma kalmama da razı olmadıkları için evlerine taşındım 🙂 3 gün sonra sıcak yuva:)
Almanya’da Türkiye’yi yaşıyorum,türk restoranında kahvaltı, alman bir kadının işlettiği hamamda hamam sefası …
Tabi ki bu arada ben bi günümü Bergama müzesine ayırdım. Muhteşem bir müze , kesinlikle 4-5 saatten fazla geçirilebilir zira herşey sanki orada, bizde birşey kalmamış gibi.
Gece Hülya ablanın oğluyla dışarıya çıkmaya karar verdik , cuma gecesi Berlin çok hareketli .. Önce onun bir arkadaşının öğrenci yurdunda doğum gününe oradan da mekan gezmeye .. Berlin’de gece hayatı sabah 1 de başlıyor , kim bilir kaçta bitmiyor gibi. Sabah 8 gibi parti bitiyor, 8 den sonra başka mekanlarda After Party partileri başlıyor..
6. günümdeyim, beklediğimden daha az şey yapabiliyorum, bugün hava daha da soğuk ve tipi başladı , önümüzdeki günler de hiç iç açıcı değil, hatta haberlerde insanların yiyecek ve ilaç depolamaya başladıklarını duydum.Son 30 yılın en sert kışı yaşanıyor, hava tanrıları bu defa benimle değil.. Hamburg ve Dresden’e gitmeyi planlıyordum ama maalesef.
Almanya için bütçe:
Schengen vizesi 60 Euro
Gidiş- Dönüş uçak bileti erken alnıdığında 50-60 Euro
Konaklama Dorm odalarında 13-20 Euro
Yemek günlük 5-15 Euro
Ulaşım haftalık 26 Euro
Bazı müzeler bazı günler ücretsiz, takip etmek gerekiyor ,onun dışında girişler genellikle 10 Euro ve civarı
Bira 3-4 Euro
Clublara giriş paralı ama kesinlikle seçerek alıyorlar.
Taksi gerek yok çünkü toplu taşıma 24 saat .
.
11 ocak 2010 -Amsterdam
Berlin’de hava düzelecek gibi değil, Almanya içindeki bir çok tren ve otobüs ya iptal ya da yollarda rötar yapıyor o yüzden Hamburg ve Dresden planımı iptal edip Amsterdam’a geçmeye karar verdim. Avrupa içindeki uçuşlar tren fiyatlarından ucuz, otobüslerden biraz pahalı olduğu için Amsterdam’a uçuş ayarladım . Bir iki gün önceden biletimi alsam da fiyatlar 80-100 euro civarı . Daha da önceden alırsanız 30-40 euro’ya da uçuş bulmak mümkün. Transavia havayollarıyla Amsterdam havaalanına saat gece 11 gibi indim . Şehir merkezine gitmek için tren ya da otobüs kullanabilirsiniz. Sakın aman gecenin köründe indim taksiyle şöyle rahat rahat gideyim demeyin ,taksiye vereceğiniz para Berlin Amsterdam uçuşundan pahalıya gelebilir.Amsterdam küçük bir şehir ve ulaşım tramvay ve otobüslerle çok kolay .Her 20 dakikada bir otobüs mevcut ya da otobüsle Central Station’a oradan da gideceğiniz yere ulaşabilirsiniz. Otobüsler gündüz 3.50 ,gece 6.50 euro.Zaten turist infoya sorduğunuzda onlar sizi yönlendirir. Hollanda’da 7 den 77’ye herkes neredeyse mükemmel ingilizce konuşuyor.
Kalacağım hostele otobüsle daha kolay ulaşacağım için otobüse atladım . Flying Pig Uptown hostele otobüsten inip yürüyerek 3 dakikada varılıyor. Adres:Vossiussstraat no:46,müzeler bölgesinde ve şehir merkezine 5-10 dk yürüme mesafesinde . 4,6,8,10 ve 12 kişilik dorm odaları bulunan hostelde kişi başı fiyat dorm a göre 20 ila 28 euro arası , kahvaltı dahil. Çalışanlar hemen hemen her konuda yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar ve hostelin alt katı bar ve sigara odası mevcut . Artık sigara içme bölümünün olması sigara içenler için büyük avantaj zira her seferinde bu soğuk havada dışarı çıkıp sigara içmek çok keyifsiz.. Ya da sigarayı bırakmak en doğru karar.
12 kişilik dorm odama nihayet yerleşebildim saat sabah 1,hava Berlin’e nazaran daha iyi.. Sabah erken kalkmak için uyumaya karar verdim .. Son birkaç gündür tipiden dolayı birşey yapamadım , gezmek için gelip gezememek moral bozucu .
Hostelden edindiğim şehir haritası ve şehir rehberi elimde Amsterdam sokaklarındayım . Müzeler bölgesindeyim ve bugünkü planım bir kaç müze gezmek ve şehri keşfetmek .İlk durağım Rijks Museum . 17.yy Hollanda resimlerinin ve Rembrandt ‘ın da resimlerinin bulunduğu oldukça büyük bir müze. Eğer sanatsever biriyseniz hiç tartışmasız güzel bir 3 saat geçirebilirsiniz,ya da daha fazla .. Giriş 12 euro.Öğlene kadar vaktimi müzede geçirip kendimi dışarı attım ve çıkışın az ilerisinde Van Gogh Müzesi ,yanında Stedelijk müzesi, onun ilerisinde tarih müzesi ..Artık siz karar verin, müze konusunda sıkıntı çekmezsiniz.Van Gogh eserlerini İngiltere gezimde gördüğüm için pas geçiyorum, planım şehre dalmak .
Amsterdam aynen Venedik’te olduğu gibi kanallarla dolu. Şehir merkezi downtown ve uptown olarak ikiye ayrılıyor, iki merkezin ortası da Dam Square. Hemen hemen her yere yürüyerek gidebilirsiniz ya da tramvaylar heryere gidiyor . 1 saatlik bilet 2.60 euro, günlük ,3-4 günlük ya da haftalık biletler de almanız mümkün. Ben yürümeyi tercih ettiğim için gerekli olduğunda saatlik bilet aldım . Kaç kere bindiğimi hatırlamıyorum ama iki üç kere para ödedim. İlk ikisinde tramvaya binip bilet alma bölümüne doğru ulaşmaya çalıştım ama Hollandalılar bilet almaya çalıştığımı farkedip ,boşver çok kalabalık bugün kontrol olmaz alma dediler, peki.. Bir seferinde parayı uzattım sürücü bana boşver 2 durak zaten dedi para ödemedim .. Ben mi çok şanslıyım yoksa Hollandalılar mı çok iyiler?
Amsterdam ..Şimdiye kadar gördüğüm şehirler arasında belki de en güzeli. Herkes birçok aAvrupa şehrinin birbirine benzediğini söyler, belki benim için de öyle ama Amsterdam’ın havası bir başka.. Ot kokusundan mıdır nedir:)
Çok fazla göçmen mevcut, her yer o kadar da temiz değil, gece gündüz sokaklar hareketli, yollarda araba trafiğinden çok bisiklet trafiği mevcut, kanallar ve köprüler şehri adeta süslemiş,binalar mümkün olduğunca korunmuş, kanal kenarında bulunan evlerin birçoğu tarihi eser dahilinde o yüzden kimse dokunamıyor. Herhalde şehri gezmenin en güzel yolu bisiklet kiralamak .. Ah keşke hava güzel olsaydı..
Şehir merkezi yani Leidse caddesi ve devamında Damplein’de dolaşmak inanılmaz keyifli.. Yanyana dükkanlar , dünyanın her mutfağını bulabileceğiniz restoranlar, kafeler, barlar..O kadar çok etrafı inceliyorum ki sanki oradaki tek turist benmişim de herkes bu neye bakıyor acaba diye düşünüyor. Neden bizim tarihi binalarımız korunamamış? Bizde de zamanında olan o güzelim binalara neden biz şimdi imrenerek bakıyoruz insan hayıflanıyor doğrusu.
Hayır henüz Red Light District’i görmedim, coffeeshop’lardan herhangi birine girmedim 🙂 Daha ilk günüm ve Amsterdam’da yeterince vaktim var ,önce şehrin tadını çıkarmak istiyorum .
Akşam 9 gibi hostele döndüğümde alt katın barı sigara odası da dahil olmak üzere tıklım tıklımdı.. Sigara odasına geçip diğer bir kaç gezginle muhabbet edip doğru yatağa.. Hostelde kalanların ortalama yaşı 20, benim o kadar enerjim yok .. Bu da ayrı bir konu , bizde 18 yaşında bir genci ailesi tehlikeli deyip bir yere göndermek istemez, hostellerde genel manzara okulunu dondurup ya da koleje başlamadan önce gezmeye karar vermiş 18-20 yaşında insanlar ..Bir kısmı Avrupalı gençler yakın ülkelere kısa geziler yapıyorlar , bir kısmı dünya turuna çıkmış gezginler..
Amsterdam’da 3. günüm .. Kahvaltı ,ardından doğruca Heineken bira denemesi… Giriş 15 Euro . Değer mi? Değer! Heineken markasının nasıl olup da 100 yılı aşkın geçmişiyle küçük bir aile şirketinden 180 ülkede popüler olmuş merak ediyorsanız mutlaka gidin. Heineken binasına girdiğinizde öncelikle geçmişten bu güne kadar kullanılan ürünlerin sergilendiği alanla karşılaşıyorsunuz sonrasında nasıl bira yapılıyor öğreniliyor, sonra kendinizi bir arpa tanesi olarak düşünüp biraya dönüşünüzü anlatan bir odada buluyorsunuz. Anlatmakla olmaz yaşamak lazım felsefesinden hareketle anlatımları gerçekten çok eğlenceli, sonra içerde şarkı söyleyip video yapabilir, kendi Heineken şişenizi 5 euro karşılığında yapabilir, dünya kupalarında atılmış en güzel golleri izleyip ,50 lerden günümüze bütün heineken reklamlarını izleyebilirsiniz. Ben kendi şişeme ‘Efes Heineken’den daha güzel’ yazacaktım ama karakter sayısı yetmedi neyse..Ah ayrıca burda en taze heineken’ı da tatmak mümkün, 3 adet bira geziye dahil ama daha da isterseniz hayır demiyorlar. Bir barda biranın 3-4 euro olduğunu varsayarsak 15 euroluk giriş kesinlikle değer.
Bugünü eğlence günü ilan edip doğru Madam Tussauds mumya müzesine..Giriş 20 euro ,eh biraz pahalı.. İçerde Gorbachov’dan Bob Marley’e kadar birçok ünlünün mumyasını görebilir, Justin Timberlake için yakından o kadar da yakışıklı değilmiş ya da Merlyn Monroe için aman pek de kısaymış diye düşünebilirsiniz. Ya da Michael Jackson’la hala fotoğraf çektirebilirsiniz.
Ünlüleri tek tek inceledikten sonra ok işaretlerini takip edip güya çıkışa yöneldim . Birden ortam değişti,duvarlarda tehlike işaretleri.. Hadi bakalım demeye kalmadan bir canavar bağırarak bana doğru koştu ,nasıl korktuğumu bir ben bilirim. N’oluyor! Meğer korku bölümü varmış müzenin.. Çığlık atıp geri kaçtım sonra bir iki dakika düşündüm acaba kaldırabilir miyim diye..Geri döndüm ikinci bir saldırı , yok ben dayanamam deyip çıkışa doğru yöneldim. Çıkışta bulunan dükkana girdiğimde çalışan nasıl olduysa bende bir gariplik olduğunu sezmiş olmalı yanıma geldi ve iyi misin diye sordu , olanları anlattım , yüzünde gülmeyle karışık üzülme ifadesi.. Hala merak ediyorum korku bölümünün devamında neler olduğunu. Keşke girseydim…
Bir yandan soğuk bir yandan içimde bir korku yürürken birden karşıma erotik müze çıktı.. Giriş sadece 4 euro, hadi bakalım.. Amsterdam’da yaklaşık 100 müze var, gez gez bitmez. Erotik müze çok da enteresan değil ama benim üzerimden gerginliğimi atmama yardımcı oldu diyebilirim.. Yüzde bir gülümsemeyle Amsterdam sokaklarındayım.. Ne acayip bir şehir burası ..
Akşam oldu ,konu yemek ..Amsterdam’da Endonezya mutfağından, İrlanda mutfağına kadar her zevke ya da her bütçeye uygun restoran bulmak mümkün..3-4 euroya dilim pizza ya da sandviçten , 5 euroya Asya yemeği ya da 11 euroya yiyebildiğin kadar kaburga ya da bir çok restoranın 10-11 euro arası set menülerinden yiyebilirsiniz. Kaburga çok popüler ..Tabi Hollanda krepleri adeta ulusal yemekleri ..Amsterdam’a krep şehir demeleri burdan geliyor. Krep kadar düz..
Şirin bir İtalyan restoranda set menü yiyerek akşam yemeğini de hallettim..Biraz dinlenmek lazım diyerek tekrar hosteldeyim.. Hostelin sigara içme bölümü yine dolu. Paket sigara dışında herşey içiliyor.. Bir kaç kişi uzatıyor ısrarla hayır diyorum. Hala Coffeeshop’a gitmedim, henüz Redlight District’i görmedim,Henüz..
Ee artık görmek lazım deyip hostelde tanıştığım James’le dışarı çıkmaya karar verdik.. Neyse Amsterdam’a gelirseniz zaten göreceksiniz bu kısmı atlıyorum..Red Light District.. çok acayip..
Amsterdam’da yapılması gerekenler:
*Van Gogh Müzesi
*Rijyk Müzesi
*Anne Frank House
*Kanal turu
*Coffeeshoplar
*Heineken Experience
*Bisiklet kiralayıp şehir keşifi
*Pub Crawl (Haftanın 7 günü düzenleniyor, akşam 7 de başlıyor, gecenin sonuna kadar tur rehberi eşliğinde 5-6 bar geziliyor, bedava shotlar içiliyor,Redlight District ziyaret ediliyor ve gece clublarda son buluyor..15 euro )
Nereye yazacağımı bilemediğim bir not : Amsterdam gay ve lezbiyenler için inanılmaz rahat bir şehir..
Amsterdam’a biraz ara vermek için Brüksel’e gitmeye karar verdim. Amsterdam Brüksel arası trenle 3, otobüsle 4 saat ..Tren 35 Euro, otobüs 13 euro..Ben trenle gideceğim, Avrupa’da tren pahalı deyip hiç binmemiştim. Neden pahalı hala bilmiyorum.
Neyse tramvayla Central Station’a gidip biletimi aldım, trenin kalkacağı perona gittim, tren tam zamanında geldi .. Etrafı izleyerek zaman geçiriyorum, 1 saat sonra tren durdu 10 dakika falan bekledim, benden başka iki kız daha var trende.. Görevli geldi , inmeniz lazım dedi, kızlar biz Brüksel’e gidiyoruz deyince ben de ben de dedim.. Görevli yanlış trene binmişsiniz , geri dönüp doğru trene binmeniz lazım diyince gülerek indik.. Şimdi tekrar başa dön. Neyse en azından sadece ben değilim yanlış binen.. Amsterdam’a giden tren geldi ,bindik hala düşünüyoruz nasıl oldu da sadece biz yanlış trene bindik ?Oysa ki tren tam 9.54’te perondan hareket etti.. Meğer aynı anda iki tren varmış birincisi ülke içi, ikincisi uluslararası…Saat 12 oldu biz hala Amsterdam’dayız.. Kızlar Avustruralya’lı Cathlyn ve Sarah,Amsterdam ‘da bir sorun var diyerek Amsterdam maceralarını anlattılar.. Tren yanlış değil Amsterdam yanlış onlar için.Neyse bir diğer trene bu sefer doğru olana atladık yol boyunca tanışma faslı derken Brüksel’deyiz ,hava güneşliy-miş, biz ucundan yakalayabildik.. 3 kişi olduğumuz için taksiyle hostele gittik .2for4 hostel, yine şehir merkezinde oldukça iyi organize olmuş bir hostel, bence daha çok otel ama hostel imkanları mevcut. 10 kişilik dorm odaları 19 Euro ..
Eşyaları otele attıktan sonra şehir keşfine, Amsterdam’ın ot kokusundan Brüksel’in waffle kokusuna ani geçiş..Elimizde şehir haritası ve şehir rehberi ..Hava kararmadan fotoğraf çekmek lazım. Ucundan birşeyler yakaladık neyse yarın bol bol vaktimiz de var ..
Kısaca Brüksel:
*Belçikalılar efsaneye göre çok yer ve içerlermiş ,o yüzden orta çağda yemek yemekten çok savaşamamışlar..
*Brüksel nehir kenarında kurulmuş ama 19.yy da kokudan dolayı nehirin üstü kapatılmış, o yüzden nehri görmek mümkün değil
*Gerçek Gueuze birasını sadece Brüksel’de bulabilirsiniz
*Süpermarketlerde turistik hediyelikleri daha ucuza alabilirsiniz.
*Brüksellilere göre de Brüksel çirkin bir şehir, çok güzel binaların, galerilerin hemen yanına çirkin iş merkezleri yapmışlar…
*Amsterdam’daki gibi yaya olarak yollara atlamayın, Amsterdam’da arabalar durur ama burda pazar günleri dışında kimse yaya dinlemez. O yüzden bisikletliler bile kask takıyor.
*2007’den beri barlarda sigara yasağı uygulanıyor ama bir masada sigara içilirken diğerinde içmek yasak ..
*Flemenk ve fransızca resmi dilleri.O yüzden tabelalarda iki dil de mevcut ama Brükselliler konuşurken ne kadar çok dili karıştırıp konuşursanız o kadar Brüksellisiniz diye düşünüyor. Bir kelime fransızca, bi kelime ingilizce ,iki kelime arapça gibi.. Bunun nedeni Avrupa’nın başkenti Brüksel’e başka birçok milletten insan geliyor..Özellikle bürokratlar ve Brüksel’de bürokratlara eurokrat diyorlar ..
Brüksel’de yapılması gerekenler:
*Bira denemesi: Yaklaşık 700 çeşit bira bulmak mümkün.
*Dünya mirası sayılan Grand Place ziyareti
*Pissing kid ‘in fotoğrafını çekmek( hikayesini araştırabilirsiniz, ilginç)
*Comic Museum ziyareti(giriş 7.50 euro )
*Duvarlardaki karikatürleri mutlaka görün.
*Krep yemek
*Çikolata alışverişi
*Flea Market
*Afrikalıların yaşadığı bölgede yemek yemek .. Oldukça ucuz ve bölgeye girdiğinizde kendinizi Afrika’da hissedebilirsiniz..
Brüksel ilk izlenimden sonra yemek yiyip üstüne wafflelarımızı alıp hostel yolundayız. Avusturalyalı yeni arkadaşlarım yorgun oldukları için erkenden odalarına çekildiler, ben sigara içmek için kapı önüne çıktığımda Amerika’lı en yeni arkadaşımın onlara katılma teklifini geri çevirmeyip dışarı çıktım.2004 bira çeşitiyle Guinness rekorlar kitabına girmiş Delirium Bar’dayız.. 2004 çeşit bira !Hepsini denemek için nerden baksan 200 gün harcamam lazım. 4 çeşit deneyebildim yetti, zira normal biranın alkol oranı %6-8, sert olanlar 10-12…Barda konu Türkiye neden Avrupa Birliği’ne giremez..
Ertesi gün erkenden Flea Market’teyim. Arayıp da bulamadığınız ne varsa buradan temin edebilirsiniz..Şehir merkezinin birazcık dışında ama yine yürüme mesafesi .
Aslında her ne kadar sıkıcı bir şehir gibi gözükse de Brüksel’de de Amsterdam’daki gibi yapılabilecek birçok şey var ..
Nedense ben bir gün kalmaya karar vermiştim ve marketten sonra otobüse binmek için yola çıktım .. Brüksel’de iki tane tren garı var. Birisi Midi-Station, diğeri Central Station. Otobüslerin kalktığı yer Central Station ‘da ve yine yürüme mesafesinde. Amsterdam otobüsüne bilet alıp yarım saat bekledikten sonra Amsterdam yolundayım.
Yolculuk yaklaşık 4 saat sürdü ve otobüsler de tren kadar rahat. Neden iki katından fazla para ödenir?
Amsterdam’dayım, hostele döndüm sanki eve dönmek gibi. Artık herkes beni tanıyor ,sanırım Amsterdam’a gezmek için gelip de 3 günden fazla kalan sayılı kişilerdenim ..Hatta kalanlardan biri benden nerdeyse bira isteyecekti, burda çalışmıyorum dedim. Hmm
Bugün Amsterdam’da son gecem, yarın doğum günüm, sanırım kalan bütün param alkole gidecek:)
Herkese sevgiler
Yekta