Eskişehir Katmandu Yolculuğu

Eskişehir’den Katmandu’ya

 

İstanbul’dan İran, Pakistan, Hindistan üzerinden Nepal’ın başkenti Katmandu’ya kadar uzanan rota dünyanın klasikleşen gezgin rotaları arasında her zaman bir numaradadır. Planladığımız gibi 40 günde yolculuğu tamamladık.

 

Yolculuk Öncesi

 

* Pakistan vizesini Ankara’dan sabah saat 11 de başvurup (sadece 1 fotoğraf ve pasaport gerekiyor) bankaya 26 YTL yatırarak aldığımız makbuzu getirip öğleden sonra saat  2 de aldık. İstanbul konsolosluğu biraz zorluk çıkarıyormuş.

 

* Pakistan konsolosluğu: İran cad. No 37 G.O.P. / Ankara Tel: 0 312 4271410-13/4663128

 

* Hindistan vizesini yine Ankara’dan sabah saat 10 gibi başvurup öğleden sonra saat  5 gibi aldık. Hindistan’a da 2 foto, pasaport ve 500 $ para göstereceğiniz bir banka cüzdanı yeterli. Vize ücreti 40 $ ve parayı öderken çok girişli ve 6 aylık isteyin çünkü ücret değişmiyor.

 

* Hint konsolosluğu: Cinnah cad. No: 77 Çankaya / Ankara Tel : 0 312 438 21 95

 

* Rehber kitap olarak Lonely Planet’ in “İstanbul to Kathmandu” kitabını aldık.

 

* Yanımıza çok gerekli birkaç şey dışında fazla eşya almadık.

 

* İran için vize gerekmiyor

 

* Nepal vizesi ise sınır kapısında alınıyor

 

Şehirler:Eskişehir-Erzurum-Doğubayazıt-Tebriz-İsfehan-Zahedan-Quetta-Lahore-Amristar-Delhi-Jaipur-Agra-Varanassi-Pokhara-Katmandu.

 

Sınıra Yolculuk

 

Doğu Ekspres’ten aldığımız Erzurum bileti ile yaklaşık 29 saatlik eğlenceli bir yolculuk yaptıktan sonra akşam Erzurum’da Örnek Otel’de geceliği kişi başı 15 YTL den konakladık. Sabah erken kalkıp Çifte Minareli Medrese’yi gezdik. Daha sonra 5 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Doğubayazıt’a akşam saat 4 gibi ulaştık. Sabah erkenden sınırı geçmeyi planladığımız için İshak Paşa otel ile geceliği 10 YTL den anlaşıp çantaları odalara bırakarak hava kararmadan bir taksi tutup İshak Paşa sarayına gittik. Şehre sadece 5 dakika uzaklıkta, güneş batarken gerçekten etkileyici bir manzara oluşuyor. Buraları ayrıca gelip mutlaka gezmek gerekir. Sabah 25 dk.lık bir minibüs yolculuğu ile sınırdaydık. Gürbulak sınır kapısından İran’a geçiş kısa sürede yapılıyor ve İran’a girişte de görevliler, zaten çoğu Azeri Türkleri, çok yardımcı oluyorlar. Fakat sınır kapısı geçişi ile ilgili bir şeyi belirtme gereği duyuyorum ,her seferinde söylenerek verdiğimiz 70 YTL lik çıkış harcı ile ilgili öğrenci veya yeni mezun genç arkadaşlara bir tavsiyem olacak. Kapıda göstermek üzere bir dilekçe hazırlasınlar. Mesela Ekonomi okuyan kişi Hint ekonomisini incelemek için gittiğini, konservatuar okuyan müzik yapmaya gittiğini veya İnşaat okuyan biri Pakistan depremini incelemeye gittiğini falan anlatan bir yazıyı okuldan bir hocasına rica edip imzalatsın birçok kişi kendi imzalıyor ama bence böyle daha iyi. Sonra bu yazıyı sınırda görevli polise göstererek harç parası ödemeden geçebilirler. Bende geçen yıl olur mu falan demiştim ama bir çok öğrenci arkadaş bu yolla yurtdışına çıktılar. Üniversite öğrencileri bir yolunu buluyor her şeyi aşmanın ancak gerçekten yabancılara biz kendi ülkemize giriş çıkışta para ödüyoruz dediğimizde kahkahalarla gülüyorlar bari öğrencilerden almasalar bu har( a )cı.

 

Tebriz

 

Sınırı geçip 50 $ parayı tümene çevirip (1 $ :9400 Riyal:940 Tümen) 200 metre kadar yürüdükten sonra taksi duraklarının olduğu yere ulaştık. Biraz işgüzarlık edip 10$ ödeyerek Tebriz’e gitmek için bir taksi tuttuk. Çünkü otobüsler 0,5 $ idi. 3 saat süren  rahat bir yolculukla ve yolda ek iş olarak şoförlük yapan emekli öğretmen Ali ağabeyle bol bol muhabbet ederek Tebriz’e ulaştık.

 

Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması nedeniyle eski zamanlardan beri İran’ın önemli ticaret merkezlerinden biri olan Tebriz, uzun yıllar boyu Osmanlı ve Rusya üzerinden gelen Avrupa ve Uzakdoğu kervanlarını konuk etmiş olması nedeniyle dünyaca tanınmaktadır . 2,5 milyon kişinin yaşadığı Tebriz alan ve nüfus bakımından İran’ın ikinci büyük şehridir.

 

Kitaplardan okuduğumuz ve insanlardan duyduğumuz burada çok Türk yaşadığı idi fakat bizce çok kelimesi yetersiz burada tamamen Türkler yaşıyor ve az sayıda da ermeni ve farsi yerleşimi var. Tebriz’de olmak bu yüzden yurtdışında olduğu hissi vermiyor insana. Lonely Planet’tan seçtiğimiz Masshad Hostel’i ve üzerinde bulunduğu Firdevs caddesini insanlara sorarak (tabiî ki Türkçe konuşarak) bulduk. Tebrizli gençler televizyon seyrederek ilerlettikleri için İstanbul Türkçesi konuşuyorlar, yaşlılar ise bizim bazı kelimelerimizi anlamıyor ama biz onları rahatça anlayabiliyoruz. Mesela oteldeki adamdan duşlu oda istediğimizde duş nedir anlamıyor ama hamamlımı demek istediniz dediğinde biz hemen kafayı sallayıp evet diyoruz. Masshad otelin geceliği iki kişilik oda 5000 Tümen yani yaklaşık 5$. Tebriz’de 5 gece konakladık. Burada tanıştığımız Can, Sehend ve Cüneyt bizi çok güzel ağırlayıp gezdirdiler. Yapmanızı önerdiğimiz şeyleri birkaç başlıkta toplamaya çalışacağım:

 

* Geçirdiği depremden önce dünyanın en büyüğü kabul edilen Kapalı Çarşıyı mutlaka gezin. Fransız gezgin Şaron seyahatnamesinde deprem öncesi Tebriz çarşısının görkem ve azametini şöyle anlatıyor: “…bu şehir Asya’nın en muazzam çarşılarına sahiptir. Bu çarşıların genişlik ve büyüklüğü, onları örten kubbe ve kemerleri, gün içinde sokaklarını dolduran insan kalabalığı ve mallarının çokluğu ve çeşitliliği hayret verici bir şekilde Tebriz çarşılarının görkem ve ihtişamını yansıtıyor…”

 

* Marco Polo’nun uğradığı Firdevs caddesindeki Bağıtsan Cafe’de nargile ve kıtlama çay keyfi yapıp Tebrizli entelektüellerle muhabbet edin. Cafe kapanırken evde rakı sofrasına davet edilebilirsiniz artık karar sizin.

 

* Nasıl yenmesi gerektiğini sorup öğrendikten sonra bir öğününüzde bir çeşit sulu et yemeği olan abgust yiyin

 

* Kandovan’daki küçük Kapadokya yı keşfedin

 

* Meyve suyu satan dükkânlarda değişik lezzetleri tadın biz kavun suyunu çok beğendik.

 

*Yakalanırsak birkaç kırbaçtan bir şey olmaz derseniz bazı cafe veya hamburgercilerde buz gibi kırmızı tuborg ta içebilirsiniz. Bütün bakkalların raflarını süsleyen Efes Pilsenler ise alkolsüz.

 

İsfehan

 

 

 

Tebriz otogarından 3500 tümene aldığımız otobüs bileti ile 12 saatlik bir yolculuk sonrasında İsfehan’a ulaştık. 16. yüzyılda çıkarılmış bazı madeni paraların üzerinde bu şehrin önemini belirtmek için yer alan “İsfehan dünyanın yarısıdır.” deyimi boşuna söylenmemiştir. Tabi buna cevap gecikmemiştir “ O yarı İstanbul’un olmadığı yarıdır”. Tabi ki İstanbul’la kıyaslama yapmak söz konusu değildir ama bu şehir barındırdığı tarihi ve sanatsal eserlerle gezginlerin odak noktası olmuştur. Otobüs’ten iner inmez geçen yıl da geldiğimizde kaldığımız meşhur Emir Kebir hostelin yolunu tuttuk. Burası Hindistan veya Nepal’e giden gezginlerin Pakistan’a geçmeden önce buluşup fikir alışverişinde bulundukları diğer yönden gelenlerden yolla ilgili bilgi aldıkları kare şeklinde ve ortası bahçe olan bir hostel. Bizde burada kaldığımız 3 günde hem şehri gezdik hem de Taftan çölü ve Quetta ile ilgili bilgi edindik. Yer böyle meşhur olunca tabi fiyatlarda her geçen yıl artıyor. Burada konaklamaya gecelik kişi başı 5000 tümen ödedik. İsfehan ile ilgili tavsiyelerimizde şunlar olacak:

 

* Sio Sepol köprüsünden Zayendeh nehrini seyredin ve altındaki kafelerde çay keyfi yapın.

 

* Dünyanın en büyük meydanı olan İmam Humeyni Meydanı’nda gezin. Meydanın boyu 500 metre ve eni 160 metre kadardır ve 1979 yılında UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Yerleri Listesine alınmıştır.

 

* Meşhur İran kebabı olan Chello kebaptan tadın.

 

Zahedan-Taftan Sınır geçişi

 

İsfehan’dan 16 saatlik konforlu bir otobüs yolculuğu ile Zahedan otogarına geldik. Biletlere 7000 tümen ödedik. Otogardan sınıra gitmenin tek yolu devlet için çalışan taksiler. Taksilerin otogar ve sınır arası yarım saatlik yol için istediği 15000 Tümen ise İran şartları için bir hayli yüksek. Yalnız taksiler geniş ve rahat 5 kişi rahatça binilebiliyor. İran-Pakistan sınır kapısının İran tarafı tam bir curcuna. Ters davranan bir gümrük memuru yüzünden 2 saat kadar pasaportlarımıza çıkış mührü vurulmasını bekledik. Pakistan’a giriş kapısına doğru yürümeye başladık. Asıl doğu şimdi başlıyor..

 

Quetta

 

 

 

İran’ı geride bırakıp Pakistan girişine doğru yürüdük. Küçük bir odada giriş mühürlerimiz vuruldu ardında rütbeli bir gümrük görevlisinin odasında vizelerimiz kontrol edildi. Ağırlama gayet güzeldi. Biz çaylarımızı içerken biletlerimiz alınıp getirildi. Güzel bir öğle yemeğinden sonra Taftan çölünü geçmeye hazırdık. Otobüsün muavini Murtaza çantalarımızı otobüsün üzerine güzelce bağladı. Etrafta artık batı kıyafetli insanlar yok o yüzden çok dikkat çekiyoruz. Gelip muhabbet edenler, birlikte fotoğraf çektirmek isteyenler, çat pat Türkçe konuşanlar ve tabiî ki ayaklı döviz büroları. Yolda acıkırsak diye bir miktar doları Pakistan rupisine iyi bir pazarlıkla 1$ karşılığı 57 rupiden bozdurduk. Normal kurda 58-59 civarları. Otobüsün arka tarafında heyecanlı yolculuk başladı. Başlarda fren kullanmadan süren şoför baya bir tedirginlik yarattı fakat arka koltuklarda Afganlı mültecilerle eğlenceli muhabbetler başlayınca şoförü de unuttuk. Verilen molada çölde çaylarımızı yudumlarken artık ortama iyice ısınmıştık. Gene fotoğraflar çekildi, Türk olduğumuzu öğrenince gösterilen ilgi bizim keyif katsayımızı da hayli yükseltiyordu, pek alışık olmadığımız bir durum tabiî ki

 

Gece saat 22.30 gibi Belucistan’ın başkenti Quetta’nın otogarına ulaştık. Hemen bir rikşar kiralayıp Bloom Star otele gittik. Burası da Özcan Yurdalan’ın kitaplarında anlattığı önemli bir uğrak yeri gezginler için.Daha çok karavanla yolculuk edenler konaklıyor. Otelin resepsiyonunda Ahmet bizi buyur etti. Hemen odalar ayarlandı. Geceliği 300 rupiden iki kişilik oda aldık. Sıcak bir duşla Taftan çölünün yorgunluğunu atıp uykuya daldık. .

 

Sabah gece fark etmediğimiz Bloom Star’ın muhteşem bahçesinde bakkaldan aldığımız peynir ekmek ve yanına ısmarladığımız harika Pakistan çayı ile kahvaltımızı yaptık. İsviçreli 8 kişilik karavancı grubuyla yolculuk hakkında muhabbet ettik. Akşam hava kararana kadar Quetta çarşısında inanılmaz bir gün geçirdik. Türk olduğumuzu öğrenen esnaf bizi dükkânlarına davet edip çay ve kola ısmarlama yarışına girdi adeta. Birçoğunu kırmamaya çalıştık. Belluciler çok misafirperver insanlar ve muhabbeti seviyorlar. Günün yorgunluğu ile akşam odamıza çekilip Şampiyonlar Ligi maçlarını izledik. Galatasaray’ın Fransızları yenememesine üzüldüm fakat ertesi günkü Lahore yolculuğunun heyecanı ile pekte takmadım. Sabah bahçede kahvaltı yapıp istasyona gittik. Bir dizi bürokratik işlemden sonra ben % 25 turist, Alper ise %50 öğrenci turist indirimi ile biletlerimizi aldık. Pakistan bu yönden de ilginç bir ülke şu ana kadar gezdiğimiz ülkelerde turistlere değişik fiyat uygulamaları oluyordu ama bu genelde yerel halka göre daha pahalı olurdu, burada ise daha ucuz. Öğleden sonra saat 14.30’da Bloom Star’a ve Ahmet’e veda edip trenimize yerleştik. Yolculuk yaklaşık 22 saat sürecek.

 

Lahore

 

 

 

Bir çok insanla tanışıp muhabbet ettiğimiz yolculuğa trenin konforu da eklenince 22 saat su gibi geçti. Lahore tren istasyonunda inmeden İsfehan’daki Emir Kebir hostel’de tanıştığımız Japon kızın bize önerdiği Regale İnternetin hostele nasıl gideceğimizi öğrendik. Bir taksi tutup kısa süren bir muson yağmurunun altında otele ulaştık. Fakat hiç yer yok ertesi gün odaların boşalacağını söylüyorlar ama bu geceyi geçirecek bir çözüm bulmak gerek diye düşünürken hostelin sahibi bizi evinde ağırlayabileceğini söyledi. Kabul ettik plana göre bir gece evde kalıp ertesi gün tekrar hostele dönecektik fakat hem evin rahatlığı hem de otel sahibi Malik abinin konukseverliği sayesinde 3 gece orda konakladık. Nusrat Fatih Ali Kahn’ın yakın arkadaşı olan Malik Abi bu 3 günde bizi çok güzel ağırladı ayrılırken de para lafını ağzımıza aldırmadı. Kalamadığımız Regale İnternetin hostelin ücreti ise 100 rupi idi.

 

Lahore’ da yapılması gerekenleri kısaca belirtmek gerekirse

 

* Her Perşembe gecesi yapılan “Sufi Night” a mutlaka katılın hayretle izleyeceksiniz

 

* Cuma ve Cumartesi geceleri konaklarsanız Regale hostelin terasında sufi müzisyenlerin yaptığı müzikle eğlenin

 

* Lahore kalesini gezin

 

* Lahore’un tarihi çarşılarında dolaşın

 

* Bir esnaf lokantası bulup yerel yemekleri tadın

 

Üç gece Lahore’da kaldıktan sonra bir motorikşar kiralayıp 30 km uzaklıktaki sınıra ulaştık.

 

Öğleden sonra saat 4 gibi işlemlerimizi tamamlayıp sınırı geçtik. Saat 6’da sınır kapanışı var ve bunu kaçırmamak lazım. Pakistan-Hindistan sınırındaki kapanış ve açılış törenleri dillere destandır. İki ordunun da en fiyakalı askerleri birbirine nazire yaparcasına şık kıyafetleri ve kendilerine has yürüyüşleri ile binlerce taraftarın eşliğinde sınırı kapatırlar. Hindistan tarafındaki sınır kafelerinde 1-2 bira içtikten sonra Hintli taraftarların arasında kapanışı izledik. Amigoların yönlendirdiği halk yaklaşık 1 saat boyunca hiç susmadan tezahürat etti. Hindistanla Pakistanın ayrılması sırasında milyonlarca Müslüman Pakistan tarafına, gene milyonlarca Hindu ve Sikh ise Hindistan’a göç etmiş, bu sırada meydana gelen katliamlar ve çatışmalarda yüz binlerce insan ölmüştür. İki taraftan da insanların öldüğü savaşlardan sonra bu insanların daha fazla kan istemediklerini görmek mutluluk verici.

 

Amristar

 

Sınır çıkışından bir taksiye atlayıp Pencap eyaletinin merkezi Amristar’a doğru yola koyulduk. Burası Sikhlerin kutsal şehri. Bizi de bir altın tapınak heyecanı sardı yavaştan. 20-25 dakikada şehre ulaştık ve kalabalığın ve kaosun içinde bir caddede indik. Tabiî ki Altın Tapınakta kalacağız. Burası Sikhlerin hacı oldukları kutsal bir mabedi. Kapısı her dinden insana açık. Tapınakta her yıl 2.5 milyon insan konaklıyor ve 24 saat yemek çıkıyor. Fakat 3 günden fazla kalmak yasak. Başımızı kapatıp, ayakkabılarımızı teslim ettikten sonra ayak yıkama havuzundan geçip altın tapınağa girdik. Sırt çantalarımızla bizi görenler hemen yardımcı olmak istedi, nerede kalındığını sorduk genç bir çocuk bizi alıp yatakhanelerin olduğu yere götürdü, ama turistlere açılan yurt şeklindeki oda dolu hemen oradaki görevli bize özel bir oda açıp anahtarı teslim etti. Odanızı tuvalete bile gitseniz kilitleyin gibi nasihatlerde bulundu. Buradan sonra artık 3 kişiyiz. Atalay’da bize katıldı. Yıldız Üniversitesinde fotoğraf bölümünde okuyor.. 3 kişilik özel odamıza yerleştik. Karnımızda bir hayli acıktı. Yemekhanenin yerini sorduk. Binlerce insan çok büyük bir salonda bağdaş kurup sıra sıra oturuyor ve tapınak çalışanları yemekleri dağıtıyorlar. Güzel bir yemekti. Tabaklarımızı bulaşıkhaneye teslim edip dışarı çıktık. Bahçede de insanlar yine sıralanıp oturuyorlar bizde katılıp oturduk. Bu seferde çay servisi yapılıyor. Çevredekilerle muhabbet edip çaylarımızı da içtik. Hepimizde bir tebessüm hayatımızdan memnunuz. Altın tapınakta 2 gece konakladık. Sikhlerin müzik eşliğinde ibadetlerini, altın tapınağı çevreleyen büyük havuzda yıkanıp hacı olmalarını izledik. Huzur dolu iki gündü. Sikhler Hindistan’da kolay ayırt edilebilen bir gruptur. Vücutlarındaki hiçbir tüyü kesmeyen bu insanlar, daima sakallı ve türbanlı gezerler. Üstelik, oldukça kilolu ve iri cüsselidirler. Sikh kadınları, geleneksel ‘şalvar – kamiz’ tarzı giysileri tercih eder ve saçlarını tepelerinde toplarlar. Bütün Sikh’lerin ortak soyadı Aslan anlamına gelen ‘Singh’tir! Bazı kurallara da dikkat etmek lazım. Tapınağın içi hariç şehrin tapınak yakınlarındaki sokaklarda bile sigara içmek kesinlikle yasak ve cezaya tabi. Burası ayrıca Hindistan’ın ekonomik düzeyi en yüksek şehri. Sikhlerin çoğunluğu ticaret ile uğraşıyorlar ve Hindistan şartlarına göre gayet rahat yaşıyorlar.

 

Tapınağın hemen yanındaki tren bileti satış gişesinden Delhi’ye biletlerimizi aldık. 7 saatlik kısa bir yolculuk. Bir haftadır da önce Malik Abi sonra Altın Tapınak derken hiç para harcamadık. Yolculuğa çıkalı 15 gün oldu ama ancak 100 dolar harcayabildik. Delhi’de biraz harcarız artık.

 

Delhi

 

Bir yıl önce Delhi notlarını bitirirken Hindistan’da daha görülecek çok şey var, tekrar gelmek lazım derken bu kadar kısa süre sonra geleceğimi düşünmemiştin Tanıdık Old Delhi tren istasyonunda akşam saat 22.00 gibi inip Phar Ganj’a doğru yöneldik. Amristar’da tanıştığımız Avustralya’lı bayan arkadaş bize Downtown hosteli methetmişti. Bizde sorarak burayı bulduk. Odalar süper, sıcak sulu ve konforlu ayrıca fiyatta kişi başı 75 rupi.45 Hint rupisi 1 dolara karşılık geliyor. Odaya birer sandviç ve soğuk bira servisi aldıktan sonra uykuya daldık. New Delhi, Hindistan’ın başkenti ve üçüncü büyük şehridir. Burası Old Delhi ve New Delhi olarak iki parçadan oluşmuştur. Old Delhi, 12. ve 19. yüzyıllarda Hindistan’da Müslümanların hâkim olduğu dönemde devlet merkeziydi. Old – Delhi’de bu döneme ait pek çok cami, medrese, kale ve anıtsal yapı bulunmaktadır. New – Delhi ise 1911 yılında İngiliz’ler tarafından inşa edilmiştir.

 

Delhi’de geçirdiğimiz 3 günde Red Fort, Mescit Jameh, Bahai Temple ve Renkli Hint çarşılarını gezdik. Birçok fotoğraf çektik. Pahar ganj’da Everest,Medan ve Kosla cafelerde gelip geçeni seyredip miskinlik yaptık. Rikşacılarla çetin pazarlıklara girişip hep kazandık.3 günün sonunda Jaipur’a aldığımız 2nd class sleeper tren biletiyle başkente veda edip yola koyulduk. Tren bulma konusunda sorun yaşamak istemiyorsanız, Hindistan’a geldiğinizde “Trains at a glance” isimli dergiden alın bu sayede yolculuğunuzu önceden planlayabilirsiniz. Bu dergide o ay içindeki bütün trenlerin saatleri ve detaylı bilgileri mevcut. Tren’de çok rahat bir uyku çekerek Jaipur tren garına ulaştık.

 

Jaipur

 

Rajasthan eyaletinin merkezi olan Jaipur, evlerinin pembe renkli taşlardan yapılmış olması nedeniyle ‘Pink City’ olarak da bilinir. Burası Hindistan’da Tac Mahal’in bulunduğu Agra’dan sonra en çok turist gelen şehir. Tren’den iner inmez kaosun içinde bulduk kendimizi fakat geçen yılın tecrübesi ile peşimize takılan onlarca rikşacıya aldırmadan hızlı bir şekilde istasyonun dışına attık kendimizi. Yoldan birisiyle 10 rupiye anlaşıp Evergreen Hostel’e geldik. 300 rupiye 3 kişilik banyolu bir oda alıp yerleştik. Bu arada yola çıktığımızdan beri haberleştiğimiz Ahmet ve Yasemin ile ayaküstü bir muhabbet edebildik çünkü Rişikesh’e gitmek üzere ayrılıyorlardı hostelden. Evergreen’de akşam yemeğimizi yedikten sonra odaya çekilip uykuya daldık. Sabah Alper ve Atalay, Amber kalesini ve Hava Mahal’i gezmek için erken kalkıp yola koyuldular, ben ise geçen yıl gezdiğim için otelde kalıp çay içip yeni çıkan lonely planet Nepal kitabını alarak ders çalıştım.

 

İkinci gün ise Eski Jaipur sokalarında dolaştık, dünyanın en eski gözlem evlerinden olan Jantar mantar’ı gezdik. Etkileyici bir yer ve çok iyi korunmuş günümüze kadar. Buradan sonra Agra’yı günübirlik pas geçeceğiz. Gece saat 2’de bineceğimiz tren ile sabah erkenden Agra’ya varıp Tac Mahal ve Agra Fort’u gezip Varanassi’ye doğru yola devam edeceğiz. Biletlerimizi Jaipur tren garından aldık. 3 gece kaldığımız, muhteşem bahçesi ve harika restoranı olan evergreen hosteli geride bırakarak yine yollara düştük.

 

Agra

 

Agra tren istasyonuna vardıktan sonra yaptığımız plana göre Yamuna nehrinin kenarından yürüyerek Tac Mahal’in arka tarafındaki köye ulaştık. Tac Mahal’e giriş 800 rupi ve bu para buranın şartlarında çok fazla. Köyün tarafından hem yerel halkla muhabbet ederek hem de diğer taraftakini aratmayacak fotolar çekerek bütçemize biraz daha katkı sağlamış olduk.

 

Tac Mahal, Hindistan Türk İmparatorluğu’nun Timur oğulları hanedanının 5. hükümdarı Şah Cihan (1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan’ın Agra şehrinde, Yamuna Nehri’nin kıyısında yaptırılmıştır. Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan’ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Ercümend Banu’nun (Mümtaz Banu) ölümü üzerine, onun hatırasına yaptırılmıştır. Bizim gittiğimiz köyün bulunduğu yere ise siyah mermerlerden kendi türbesini yaptırmayı düşünen Şah Cihan’ın ömrü bunun için yeterli olmamış.

 

Agra’da Tac Mahal dışında Agra kalesini ve Fatehpur Sirkini gezebilirsiniz. Bizim buradan sonraki yolculuğumuz Hindistan’daki son durağımız olan Varanassi’ye olacak. Agra’dan akşam saat 8 gibi ayrılarak trendeki yataklarımıza uzandık.

 

Varanasi

 

 

 

Ganj nehrinin kıyısına yerleşmiş, Hindistan’ın en kutsal yerlerinden biri olan “Şiva’nın şehri” Varanasi. Hindu hacıları buraya günahlarından arınmak için gelirler. Ayrıca Hindistan’ın başka yerlerinde ölen kişiler -eğer imkânları varsa- buraya getirilir, burada törenle yakılır ve külleri Ganj nehrine atılır. Böylece ruhlarının kurtuluşa ereceğine inanırlar. Ayrıca bir Hindu için Varanasi’de ölmek, ruhun tekrar dünyaya gelmesinden kurtulmasını sağlayan moksha’ya ulaşmasını sağlar.

 

Trende tanıştığımız İsrailli Rami’yi de yanımıza alarak bir taksiye atlayıp hostel aramaya koyulduk. Birkaç yer gezdikten sonra geceliği 70 rupiden Sonmony guesthouse ile anlaştık. Bu fiyata çok iyi bir hostel fakat pazarlıkları Rami’nin yaptığını da belirtmek lazım. Bu konuda çok iyiler. Otel Ganj nehrinin kıyısında odaların pencerelerinden ve terastan ölü yakma törenlerini tüm ayrıntıları ile izleyebiliyorsunuz. Terasta yemek yerken pek hoş manzara olmuyor. Ölü yakma işlemleri 24 saat devam ediyor sürekli yeni cesetler geliyor yıkanıp yakım işlemine hazır hale getiriliyor. Yakım işlemi bittikten sonra 1–2 gün bekleyen küller Ganj nehrine atılıyor. Sabah saat 5.45 te kalkarak bir kayık kiraladık ve yaklaşık 1,5 saatlik Ganj gezisinde nehrin kenarındaki ghatlarda ibadet eden, yıkanan insanları izledik. Varanasi’de toplam yüze yakın Ghat yanyana sıralanmış durumda. Bunların en başında merkezi bir yerde bulunduğu için Dasaswamedh Ghat gelir. Bir Hindunun Pancha Tirthi Yatra denilen beş en kutsal Ghat’ta banyo alma ritüeline başlaması için Assi Ghat’a gitmesi gerekir. Buradan sonra Dasasswamedh Ghat, Adi Keshawa Ghat, Panchganga Ghat ve Manikarnika Ghat gelir.

 

Öğleden sonra ise bisiklet kiralayarak bu sefer şehri ve ghatları karadan gezdik. Dasaswamedh Ghat’ta masaj yaptırdık. Biraz amatör işi oldu ama kazasız belasız bitirdi. Bu şehirde fotoğrafçılar için çok malzeme sunuyor, nereye baksanız güzel bir kare yakalayabilirsiniz. Artık kaosa biraz son verip dağların eteklerinde kafa dinlemenin ve huzuru bulmanın zamanı geldi. Varanasi’yi geride bırakıp heyecanla beklediğimiz Nepal yolculuğuna başladık. Sınıra 3000 rupiye kiraladığımız bir (Rami becerdi) cip ile gidip sınırı geçip Pokhara otobüslerine bineceğiz.

 

Pokhara

 

Sıkıntılı bir yolculukla sınıra ulaştık. Yolun yarısında uyuyarak araba kullanan şoföre ücretini ödedikten sonra, Hindistan çıkışımızı hallettik. Nepal girişine gelip formları doldurduktan sonra 30$ giriş ücretini ödeyip Nepal’e adım attık. 22 günde ulaştığımız Nepal’e kadar 200 dolar bizim yol, kalma ve yemek giderlerimizi karşılamıştı.1 dolar karşılığı 72 Nepal rupisinden biraz para bozdurduk. Bir acenteden pokhara’ya otobüs biletlerini alıp yola koyulduk. Ara sıra otobüsün üzerine çıkarak, arada uyuyarak veya manzarayı izleyerek sıkılmadan Pokhara’ya ulaştık. Hava kararmıştı, bir an önce kalmaya karar verdiğimiz Gren park otele ulaştık. Göle yakın bir yerde güzel bir oteldi beğendik ve geceliği 100 rupiden anlaşıp yerleştik. Açlıktan zil çalan karnımızın sesine kulak verip göl kenarında bir restorana oturup burada meşhur olduğunu duyduğumuz bifteklerden ısmarladık. Kiremitte yapılan harika servisten sonra uzun yolun yorgunluğu çökmeye başladı üzerimize ve birer birer uyuklamaya başladık. Otel girişinde bize otelde bir Türk bayanın kaldığını söylediler. 9000 km sonra birine rastlamak güzeldi. Sabah kahvaltısında Pelin’le tanıştık. Boğaziçi dağcılık kulübünden olan Pelin Everest base camp tırmanışından sonra bir süre daha kalmayı planlayıp Annapurna’yı görebilmek için buralara gelmiş. Dönüş uçak tarihlerimizde çakışınca grubumuz 4 kişiye çıktı.

 

Gidip birer motosiklet kiraladık ve muhteşem doğanın içinde çevreyi gezmeye başladık. Bir Tibet kampına gidip tapınakta keşiş çocukları izledik, dua tekerleği çevirerek ayinler söyleyen yaşlıların arasına katıldık, Şelale ve Mağara gezisi yaptık, Motosikletleri yol kenarına bırakarak “World Peace Pagoda”ya tırmandık. Şehre hâkim yüksek bir tepede olan bu tapınaktan manzaraya bakıp huzur dolmamak mümkün değil. Tapınak dönüşü artık hava karamak üzereydi ki motorlara bindik fakat motorlar yalpalıyor. Anlaşıldı ki çocuklar tekerleri indirmiş. En yakın tamirciye 10 km civarı bir yol var. Yavaş kullanarak ulaştık ama benim motorun lastiği artık parçalanmıştı. Gerekli masrafları ödeyerek tekrar yola koyulduk. Allahtan ucuz bir ülke Nepal. Ertesi sabah 5’te kalkarak Sarangoth’a gittik. Motorlarla çıkmak baya zor oldu. Burası Pokhara’da güneşin ilk ışıklarının Annapurna ve Machhapuchhare üzerine vurduğu anı yakalayabilmek için en güzel yer. Gerçektende o an anlatılamayacak kadar güzel. Alper’in o anı görüntülediği fotoğrafı daha sonra Cem Yılmaz’ın opet reklâmında fon olarak kullanıldı. Daha sonra motorla gezeceğimiz yerler bittiği için 24 saat dolmadan motorları teslim etmeye götürdük fakat adam 2 günlük para istiyor. Birazda ters davranınca gittik turizm polisine ve şikâyette bulunduk. Birkaç bürokratik işlemden sonra adamlar karakola çağrıldı ve tartışmalar sonucunda karar açıklandı. Bir günlük parası ödenecek.

 

Pokhara’da gece hayatı da hareketli. Biz çoğunlukla Busy Bee Barda eğlendik. Bahçe içinde canlı müziği olan güzel bir ortamı var. Dünyanın dört köşesinden insan bulunuyor içeride. Ertesi gün ise kayık kiralayıp gölde gezdik. Pokhara eğer kafa dinlemek ve doğayla baş başa kalmak istiyorsanız biçilmiş kaftan. Trekking gezileri içimizde kaldı ama o kadar zamanımız olmadığından artık bir dahaki sefere bıraktık.

 

Katmandu

 

Pokhara’dan aldığımız otobüs bileti ile (bu biletlerin fiyatları bir hayli ucuz olduğu için yazmadım birçok yerde) yolculuğumuzun son noktası olan Katmandu’ya ulaştık. 10.000 km’yi devirmenin mutluluğu ile indik otobüsten. Pelin daha önce burada kaldığı için bizi bir taksiyle Thamel bölgesine götürdü. Burada birkaç hostel gezdikten sonra Sagarmatha Guesthouse’da karar kıldık. 4 kişilik harika bir terası olan oda kiraladık. Oda fiyatı kişi başı 100 rupi. Katmandu’da 10 gün kaldık ve bu muhteşem şehrin tadını çıkarmaya çalıştık.

 

Burada mutlaka neler yapmak lazım başlıklar halinde vermeye çalışacağım.

 

* Süreleri değişen trekkinglerden zamanı size uygun olabilecek birini seçip dağların tadını çıkarın. 15 günlük bir trekking rotası olan Everest base camp’a Pelin’in gidişi ile ilgili notlar ayrıca sitede mevcut.

 

* Yine süresi değişen rafting turlarından birine gidin. Alper, Atalay ve ben bu kadar zevkli olacağını düşünmemiştik. Bir günlük yaptık keşke zaman olsaydı daha fazla yapabilseydik. Freak Street’ten aldığımız rafting turuna yemek, yol ve 4 saatlik rafting dahil 17$ ödedik.

 

* Unesco tarafından dünya mirası kabul edilen Bakhtapur’a mutlaka gidin. Bu tarihi evlerle ve tapınaklarla dolu yerden eminim ki çok etkileneceksiniz. Katmandu’dan 200 rupiye taksi tutarak yarım saatte gidilen koruma altına alınmış bölgede giriş ücretli fakat ödemeden girmenin de birçok yolu var. Giriş kapısından biraz uzaklaşıp girmeniz yeterli olacaktır.

 

* 160 metre yüksekliği ile dünyanın en yüksek ikinci bungy jumpingi Katmandu’da. Eğer bu fırsat kaçmaz derseniz ve 85 $’a kıyarsanız adrenalin sizi bekler. Alper, Pelin ve Atalay atladılar ertesi gün tekrar gitmeyi düşündüler.

 

* Katmandu’nun merkezi sayılan Durbar Square’de 3–4 saatinizi harcayın. Aman girişe para vermeyin. Gişenin önünden pek oralı olmadan yürümeniz yeterli.

 

* Tom ve Jerry barda 1-2 bira içip dünyanın dört bir yanından gelmiş dağcılarla muhabbet edin. Duvarlarına bir tişörtte siz hediye edebilirsiniz.

 

* Dünyada bundan ucuzu olamaz dedirtecek çarşılarda alışverişin tadını çıkartın

 

* Monkey temple’ı gezip keşişlerle muhabbet edin.

 

Gulfair’den 490 dolara aldığımız İstanbul uçak bitliyle 10.000 km’lik yolculuğumuzu tamamlayıp. Bir daha mutlaka gelmek üzere Nepal’le vedalaştık.

admin

emrah kurtulmus

You May Also Like

Varuna Gezgin İstanbul Şubesinden Burcu Anlatıyor!

Rinjani Mountain: Bulutların Üzerine Tırmanmak

West Papua Endonezya Gezisi

Kuzey Kore Gezisi

1 thought on “Eskişehir Katmandu Yolculuğu”

  1. Murat hoca Pakistan vizesini yine aynı şekilde alabiliormusunuz.? Bu konuda bilgi paylaşır mısın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir