Yeşilin hakim renk olduğu bu adada kaldığımız bir hafta boyunca şöyle bir rota izledik: Negombo, Anuradhapura, Mihintale, Sigirya, Dambulla, Kandy, Nuwara Eliya, Ella, Haputale, Tangalla, Mirissa, Unawatuna, Hikkaduwa, Colombo. Ella ve Sigirya bizim en çok etkilendiğimiz yerler oldu. Ella Haputale tren yolculuğunda ise gezinin en güzel bir saatini geçirdik.
Sri Lanka, Ocak – 2010
Uçağımız gecikmesiz olarak sabaha karşı saat 03.30 sularında Colombo Bandaranaike Uluslararası Havalimanına iniş yaptı. Giriş formlarını teslim edip pasaport işlemlerimizi tamamlamamız yaklaşık 15 dakika sürdü. Sri Lanka TC vatandaşlarından vize istemiyor. Havaalanında ki ATM cihazından ilk günler ihtiyacımız olacak kadar yaklaşık 200 euro’ya denk gelen 30.000 rupee çektik. Gece saat 4 olmasına rağmen havaalanının önü taksici kaynıyor. İlk gelenleri atlatıp bir kenardan ortamı izlemeye başladık.15 dakika sonra 50 yaş civarı tek ayağı topal olan bir amcamı seçip fiyatlar konusunda bilgi almaya başladık. Taksinin günlüğü 5000 rupee. Bu fiyata benzin, şöför ve rehberlik hizmetide dahil. Padme 4500 olsun ısrarımıza yolculuğun sonunda eğer çok memnun kalırsanız 5000 verirsiniz yoksa 4500’e de tamam diyerek noktayı koydu.
Hemen yola koyuluyoruz. İlk hedef Anuradhapura.Sri Lanka küçük bir ülke olduğundan mesafeler haritada uzun gibi görünsede bu yanıltıcı oluyor. Havaalanından eski başkente ulaşmamız yaklaşık 4 saat sürüyor. Bu 4 saatlik yolculukta hava aydınlandıktan sonra gördüklerimiz bize ilk şokları yaşattı. Her yer yemyeşil, sanki her şey evler, yollar bu yeşilliğin arasına sıkıştırılmış gibi. Sabah okula giden saçları örülü, yeşil etekli kız öğrenciler gene benzer pantolon ve gömlekle erkek öğrenciler yolların kenarlarında okullarına doğru yol alıyorlar. İşe gidenler bisikletleri ile yollardalar. Otobüsler bir sefer daha fazla yapabilmek adına tam gaz gidiyorlar, iki arabanın zor geçtiği yollarda kimbilir yılda kaç insan bu otobüslerin altında can veriyor.
Yolda kahvaltı için bir köy lokantasında duruyoruz. Rehberimiz Padme’ye ilk sorumuzu yöneltiyoruz. “Sri lanka’da kahvaltıda ne yenir?” Padme terddütsüz “Appam,sir” cevabını veriyor. Karnımız çok aç hemen ikişer tane appam sipariş ediyoruz. 5 dakikada hazırlar.İlk yemek tecrübemizde yüzümüz gülüyor. Appam prinç unu hamurunun yarım küre şeklinde bir tavada kızartılması ile yapılıyor. Bu hamuru hazırlamak için bir miktar princi ılık suda ezmek, sonra maya, tuz ve çok azda şeker ekleyerek bir saat kadar bekletmek gerekiyor. Daha sonra az yağ konmuş tavaya dökerek kısa bir süre pişirmeniz yeterli.Aynı pankek yapar gibi.Kısa sürede pişen hamur tavadan çıktığında biraz büyükçe bir çorba kasesi şeklini alıyor.İnce bir hamur olduğu için kıtır kıtır oluyor. İçine ise yumurta kırılarak omlet şeklinde yanında soslarla servis yapılıyor. Soslar tabiki acı. Yemek bittiğinde tabağıda yemiş oluyorsunuz.
Saat 8.30 gibi Anuradhapura’ya vardık. Şimdi kalacak yer bulmak lazım. Lonely planet’ten seçtiğimiz yerlere bakmaya başladık. Lake wiev,Grand tourist, Samanal guesthouse’lara sırası ile baktık. Ya yer yok ya da odalar pis ve rutubetli. Sonunda Kanadalı ve Sri Lanka’lı bir çiftin işlettiği Boa Vista Guesthouse’da karar kılıyoruz. 2 kişilik oda fiyatı 1200 rupee. Odada idare eder. En azından yataklar temiz.Zaten 1 gece konaklayacağız. Eşyalarımızı odaya atıp hemen gezmeye başlıyoruz.
Milattan önce 380 yılında başkent olan Anuradhapura 1000 yıldan fazla bir süre Sinhalese krallarının saraylarına ev sahipliği yapmış. Tarihi bölgeye giriş 20 dolar ama 50 dolar ödeyerek “Cultural Triangle” denen bölgede ki tüm gezilecek yerlere tek bir bilette alabilirsiniz. Biz bir daha biletle uğraşmamak için her yere geçen bileti aldık.
Padme’nin rehberliğinde Sri Maha Bodhi, Brazen Palace, Ruvanvelisaya Dagoba ile yani Büyük Tapınağı oluşturan bölümlerle başlıyoruz. Ardından Ruvanvelisaya ve Thuparama tapınakları ile devam ediyoruz. Budizm tarihinde bu tapınaklar, ağaçlar, heykeller hepsi çok ayrı ve kutsal yere sahipler. Burada uzun uzun anlatmaya gerek yok belki ama eğer bu konularda araştırma yapmadan gezmeye kalkarsanız kısa sürede sıkılmaya başlarsınız. Hepsini kutsallaştıran sürekleyici hikayeleri var. Bence okumaya değer.
Kalıntıların kuzeyinde ise 75 metre yüksekliği ile devasa Abhayagiri tapınağı bulunuyor. Burdan sonra Mahasena Sarayı, Ratnaprasada taş kabartmaları, Kuttom Pokuna havuzları ve kutsal buda heykeli Samadhi Buddha ile devam ettik. Buralarda ki taş işlemeleri hayranlık uyandıracak kadar güzel. Kraliyet sarayının ardında yapıldığı zaman dünyanın, Mısır Piramitlerinin ardından 100 metre yüksekliği ile 3. yüksek yapısı olan Jetavanarama tapınağını gezebilirsiniz. Zamanında burada 3000 rahip eğitim alabilmekte imiş. Mirisavatiya ve Isurumuniya Vihara tapınakları ilen devam edeceğiniz gezinizi edindiğiniz bilgileri pekiştirebilmek adına Arkeoloji müzesinde noktalayabilirsiniz.
Bu geziyi tamamlamak yaklaşık 7 saatimizi aldı ve karnımızda acıktı ama saat 4 suları ve havanın kararnmasına sadece 2 saat var. Ve biz bugün içinde belki de günün en hit gezisi olacak Mihintale’yi de tamamlamak istiyoruz. O zaman yemekten önce biraz daha sabır ve sadece 13 km uzakta bulunan bu bölgeye doğru yola devam. Arabayla açken 13 km gitmek tamam ama Mihintale’ye aç ve yorgun çıktığımız o merdivenlerin bitmek bilmemesini hiç unutmayacağım. Adımlarımı zorlarken tek isteğim vardı bu yola değecek bir şeyle karşılaşmak. Ve öylede oldu. Mihintale aynı Mandalay’da ki tepe gibi, Hong Kong’ta ki Buda gibi, Chang Mai’de ki Doi Suthep gibi bütün bölgeyi ayakları altına alan bir manzaraya ve konuma sahip olduğu için doğal karizması ile bir adım öne çıkıyordu. Tehlikeli kaya tırmanışları, harika bir manzara, güzel fotolar günün sonunun mutlu yüzlerimizle ve tatlı bir yorgunlukla bitmesini sağladı.
Şehir merkezine dönüp yemek yiyecek bir yer bakarken kalabalık bir yer gördük. Hemen büyük süpermarketin yanında, Çin lokantasının alt katında. Yemekler güzel görünüyor. Her türlü sulu yemek ve pilav çeşitleri var ama “take a way” bir restoran. Ama yemeklerde güzel kokunca otelde odada yemeğe karar verip tavuklu bir yemek ve pilavlarımızı poşetlere koydurup markete geçtik. Markete girmeden Padme’ye Sri lanka’da hagi biranın içeleceğini sorduk. Gene cevap kısa ve netti “Lion, sir”. Litrelik soğuk lion biralarımızıda yüklenip otele doğru yola koyulduk. Odada ki masamıza ziyafetimizi hazırlayıp afiyetle yedik. Lion biralarımız bittiğinde gözlerimiz kapanmak üzere idi. Yarın Kandy yolunda görülecek çok şey var.İyi geceler…
Sabah saat 7’de kalktık. Kahvaltımızı yapıp, çantalarımızı arabaya yükledik. Dünkü yoğun tapınak gezilerimizden sonra kararımız Polonnaruwa’yı pas geçip direk Sigirya’ya gitmek. Saat 11 gibi Sigirya’ya vardık. Yol boyunca çok güzel manzaralar eşliğinde yolculuk yaptık. Yola fırlayan tilkiler, ağaçlarda koşuşturan sincaplar, fil safarisi yapanlarda yola renk kattılar. Hava dünkü dayanılmaz sıcağa göre bulutlu ve ılık. Bu Sigirya’yı gezmek için büyük şans.
Sigirya 200 metre yüksekliğinde bir kayanın üzerine inşa edilmiş bir saray. Bugün Sri Lanka’ya gelenlerin en çok merak ettiği , dünyanın 7 harkasına aday gösterilmiş hem coğrafi yapısı ile hem de arkeolojik değeri açısından etkileyici bir yer. Aslan kaya anlamına gelen Sigirya aslında çok eski bir volkanın patlaması ile çıkan magma tabakasının sertleşmiş hali. Bu kaya zamanla aşınmış, yumuşak yapısından dolayıda üzerine oyma mağaralar yapılmış.
Bir efsaneye göre milattan sonra 477 ve 495 yılları arasında hüküm süren Kral Kassapa babasını öldürüp hükümdarlığı aldıktan sonra zaptedilmesi imkansız olan bu kayanın üzerine sarayı ve bahçeyi inşa ettirmiş. Fakat arkeologlar tarafından yazılı metinlerden, dini resimlerden ve kültürel kanıtlardan elde edilen verilere göre geliştirilen teori ise buranın hiçbir zaman kale ya da saray olmadığını Kral Kassapa’dan çok önce kurulmuş bir budist manastırı olduğunu savunuyor.
Sigirya’ya giriş ücreti 20 dolar fakat her yere geçen 50 dolarlık bilete sahipseniz burada ücret ödemiyorsunuz. Dışardan görüntüsü, dev bir kayayı dönerek çıktığınız merdivenleri, heykelleri, duvar resimleri, manzarası, bu kayanın üzerine bu binaların nasıl yapıldığının gizemi ile Sigirya hem bizi hem de tüm gelenleri etkileyen eşsiz bir yapı. Peru’da ki Wayna Picchu kadar yorucu olmasada gene de çıkmak iyi bir performans gerektiriyor. Kaygan merdivenlere ve kayalara dikkat etmek gerekir.
Yaklaşık 2 saat süren Sigirya gezimizden sonra çıkış kapısında Padme ile buluşup Kandy istikametinde yolumuza devam ettik.